30 Nisan 2012 Pazartesi

Olamaz mı?

Canım çekince yapıyorum, yiyorum.
ilkgulum
Ben yedikçe, baba-kızda yiyor.

Onlar yedikçe, ben yapıyorum :)

Bu bir kısır döngü olabilir ;)

Ya da maksat; benim keki hazırlamam, kızın çikolata damlacıklarını içine dökmesi ve kocanın gidip gelip pişti mi? diye bakması olabilir.

Aslında maksat muhabbet olabilir ;)

Ya da maksat mutfaktan çıkmamak olabilir. Olamaz mı?

Hepsi olabilir.

25 Nisan 2012 Çarşamba

"Evet" buradayız yazısı;

Dün öğlenden sonra başlayıp akşam en 21'e kadar kustum. Kaç kere oldu hatırlamıyorum ama oldu. Bezelye görünümünden çıkmış hafta itibari ile iri bir karides büyüklüğünü elde etmiş bir bebek yüzünden değil... Sebep ortalıkta dolaşan bir virüs, bir hastalık. Kusma, ateş, halsizlik, baş ağrısı yaşadıklarım. Kapıp atlatanlardan duyduklarımız 24 saat sonra normal insan görünümüne geri dönüyorsunuz. Hoş benim insanlıktan çıkmış paspal halime insan denilirse :)
Dün akşam okuldan gelip beni halsiz gören bir minik boy var evde. Market yollarını aşındıran babasına ısmarladığı çikolata gecikince "olsun gelmesin bende seni yeyim sen daha tatlısın" diyen ağzı var. İlaç niyetine iyi gelen, bal gibi ağzından dökülenler. Bazense; gün gelip tabakta ki son turşuyu yediğimde her an ağladı ağlayacak bir hali, elini önünde kavuşturup "o benimdiii" dediği anları var. Kaprisli anlarda içimden bunları ikinciye yaşayabilecek kapasiten var mı? diye sorduğum anlarım var. Keyfili olduğun anlarda ise aynı sen gibi olsun dediğim, sana daha çok baktığım anlarım var. Ve çok şükür ki her durumda yanımda olan ailem ve yol arkadaşım var.

Kısa oldu ama "evet, buradayız" demek istedim.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Yandan profil

dalginordek
Haber niteliği taşımasa da bizden haberler... ☺

Cuma günü öğretmeni sol elinin üstüne "seni çok seviyorum" yazmış. Sevi seviyorum iki kelimeden üç kelimeye çıktı Yağmur'da. Arada  ki "çok" unutulmamalı artık.

Bir kitap yaptı öğretmenine, baştan sona öğretmeni ve kendisinin olduğu resimler. Ya bir tahta önünde ikisi ya okulun önünde ikisi. Son cümle olarak "Yağmur kendi eserlemiştir" yazdırdı tarafıma. Yazdım gülerek ama güldüğümü fark ettirmeyerek.

Tek sorum resimlerine bakarak "senin ve öğretmeninin neden tek gözü var" dedim.

-"Yandan çiziyommm anne" dedi uzata uzata, hafiften anlayamamış olmamla dalga geçerek.

Yağmur'da resimler boyut kazandı.

6 Nisan 2012 Cuma

Tiksin(me)

Çok yoğun bir duygu durumum yok şimdilik! Zaten duygusaldım şimdi her yerde her şekle girip yüksek ihtimalle ağlayabiliyorum ya da düşük ihtimalle gülebiliyorum. Saklamaya gerek yok! Bütün gün işteyim ama kağıt mendiller her daim sağ elimin altında... Bir proje çizip bir ağlayabilirim saçma sapan bir şeye, mazeretim var :)
Ne midem bulanıyor, ne kusuyorum... Çok şükür demeli aslında. Aynı Yağmur'da ki gibi sakin sakin büyüyor bezelye.

Sadece zorlayan tiksinti. Bir pisliğe filan değil. Abuk! Bilgisayar, cep telefonu, fotoğraf makinesi ve en inanılmazı kar fotoğrafları şimdilik tiksinti duyduğum. Teknolojik aletlere karşı bir tiksinti. O iphone'nun telefonu açarken ki "çıkırt" sesi bile çekilmez(di). Ya da sakin dediğim işimin birden yoğunlaşıp bilgisayardan gözümü ayırmadan çizim yapmam... tiksine tiksine... Garip ama gerçek. Bugün ne olduysa aştım gibi bu garip halleri. Ama kar fotoğrafları uzak dursun benden...

Mutfak hala en sevdiğim yer. Sadece akşam meyvesini hazırlamak zor bana, hazır gelsin, soyulmuş-dilimlenmiş olsun, eşin elinden çıksın istiyorum. Şımarıklık pek tabi, kabul :)
Bu sabah bezelye'nin atan kalbini gördük. Bunu bekliyormuşum meğerse kabullendim, sahiplendim. Bir bezelye üstünde bir minicik kalp, pıt pıt, hızlı hızlı atıyor.

Sevebilir miyim?
Öğrendiğim günden beri kendime her gün sorduğum. Evdeki minik boya sarıldıkça vicdan azabı duyduğum... Atan kalbi gördüm!
Cevap: Evet ♥

Şimdi gece öpücükleri fazlalaştı. Bir anneye, bir kızına, bir bezelye'ye...

Dip not: Bezelye yedikçe beni hatırlayın ;)