Lilypie First Birthday Şeritler
yaşama dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaşama dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2010 Cuma

Zaman elimizden su gibi akıp gidiyor!

Benim tatlı kızım büyüdü de annesini öper oldu, aaauuular yapar oldu, altı açılınca kapanmasın ister oldu, altıncı haftasını tamamlarken çok emmek ister oldu, 43. günü itibariyle 4200 gr. oldu, kendi kendine konuşup güler oldu. Zaman ne kadar çabuk geçer oldu! Ne zaman doğdu da ne zaman büyür oldu? :)) Bazen zamanı düşüncemizde daha da hızlı ilerletip kreşe gittiği, okula başladığı, âşık olduğu, üniversiteye gittiği, evlendiği ve çocuk sahibi olduğunu hayal ediyoruz da bir bakıyoruz ömür geçip gitmiş! Çok çabuk büyüsün de o günleri görelim istiyoruz, istiyoruz da zamanı geri getiremeyeceğimizi de biliyoruz doğrusu. Allah hepimize sağlıklı uzun ömürler versin!

Ben bu yazıyı yazmaya başlarken aslında dündü, "yarın aslında dündü" diye de bir film mi vardı?

İşte su gibi akıp geçen zamanda fındık kızım da kocamaaann oldu!




25 Mayıs 2010 Salı

NİHAYET MEZARIM KAPANDI!

Kırkımız çıktıı! Cuppiii!

Halk arasında yaygın bir tabir varmış: "Lohusanın mezarı kırk gün açık kalır!" DA DAAAANNN!

Ne korkunç değil mi? Neyse ki atlattık! Oh!

Bugün babaannesi Defneciğin kırk banyosunu yaptırdı. Âdettendir diye bir süzgece 40 boncuklu tesbih, bebişin tarağı (ama 40'tan fazlaydı dişleri :( ), benim alyansımı koyduk üzerinden boşalttığımız suyla da önce fındık kızımı yıkadık sonra da ben yıkandım. Bana kalan su epey soğumuştu, son su diye ardından sıcak suyla da tekrar duş alamadım yahu!

Artık bundan sonra fındık kızımla gezer tozarız vallaaa!

Bu arada şu an gökyüzü acayip bir renge büründü. Amanın! Babacık da maça gitti! Uyyyyy! Gümbür baba gümbürdemese bari! Yoksa benim fındık kızım uyanır korkup da!

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Uykular hâlâ düzensiz!

Bütün gün uyumadığı gibi saat 10.30 oldu hâlâ debeleniyor. Umarım gece deliksiz uyur!

Ne güzel gündüzleri 3 -4 saat uyuyordu. Bakalım yarın kırkımız çıkınca ne olacak? Daha düzenli mi yoksa daha düzensiz mi olacak, göreceğiz. Şu an gözleri kapalı ama yatağa götürdükten 5-10 dakika sonra ağlıyor, mıkmıklanıyor. O yüzden henüz götürmeye cesaretimiz yok, biraz daha derin uyusun ondan sonra diyoruz.

Kırkımız çıkınca da ayrıca bir şeyler yazarım ve fotolarımızı paylaşırım.

4 Mayıs 2010 Salı

Defneciğin çiş hâlleri!

Defnecik yine yaptı yapacağını hatta daha daha fazlasını. Daha önce de olmuştu ama dün gece emzirmek için kaldırdıktan sonra altını da değiştireyim dedim ve olanlar oldu; fındık kızım çişini üzerime fışkırtarak yaptı. Erkek bebeklerinkini duymuştum ve de minik hortumlarından bunu yapmaları normal ama benim minik kızım bunu nasıl beceriyor anlayamıyorum. Bu sabah da gece sonrası bayağı doldurmuştur altını diyerek açtım ama fazla bir şey yapmamıştı . Yine de değiştireyim demeye kalmadan bu sefer kibar kibar çişini yaptı ama hem bez hem üstü başı hem alt açma bezi çişten nasibini aldı, bununla da kalsa iyi! Tam bezi değiştirdim aaaaa bi posta daha çiş yaptı! İnanamıyorum gerçekten! Tutup tutup da bez açmaya mı saklıyor bu minik! Bilemedim.

2 Mayıs 2010 Pazar

Doğumdan sonraki ilk iki haftaya dair...

Henüz aklımdayken yazayım dedim.

Defnecik 24 Nisan Cumartesi gecesi göbeği düştükten sonra ilk banyosunu 26 Nisan Pazartesi günü yaptı. Canım Özlem ablam sağolsun yıkadı minnoşu. Sevdi galiba suyu, çok rahatsız olmuş gibi değildi. hatta sırtından ve kafasından su döküldüğünde hiç sesi çıkmadı maşallah.

Giysileri daha iki haftayı devirmişken küçük gelmeye başladı bile. Ama giysileri ilk haftalar için bile az almamak gerek çünkü özellikle uykuda çiş oluyor fındık kızımın üstü başı. :( Bazen de beslenme sonrası kusuyor ve yeni giydirmiş olsam bile, ki bu çok sinir bozucu oluyor, sürekli değiştirmek zorunda kalıyorum. Bu yüzden insanların aldıkları hediyelerin ileriki aylarda kullanılacak olmasına dikkat etmeleri bana anlamsız geliyor. Yenidoğan 3 aylık giysiyi ne yapsın? Di mi ama ? Aaaaa! Yenidoğan hatta prematüre giysilere de çok fazla gereksinim oluyor. Evet iki hafta gibi kısa sürede giyemeyecek duruma geldi minnoşum ama her şey zamanında diyorum! :) Tabii ki ben de 3 hatta 6 aylık giysiler aldım. Her hediye alan da yenidoğan alsa olmaz. Ama arada "Kimse almamıştır, dur ben alayım." diyen de olmuyor ne hikmetse! :IP

Bu arada Defneciğimiz emzik almama konusunda çok prensipli! Babacığı bu durumdan çok memnun. Akıllı kızım benim, diyor ama geceleri o da biz de rahat ederdik. Neyse sağlık olsun canııımm!

Bir sonraki yazımda hastaneye giderken gerekli olduğunu sandığım ama hiiiç gerekli olmayan hatta gereksizleri sıralayacağım!

Bu arada yeni anneler çalışsın çalışmasın süt pompası gerekli bir alet bence. Şişen göğüsleri rahatlatmak için olmazsa olmaz hatta!

Biraz sabır!

Şu gece ağlamalarına canım kocacığımın akıllıca bir çözümü oldu. Sanırım işe yarayacak. Bu gece için evet ama daha sonraki geceler için de aynı taktik işe yarayacak mı bilemiyorum. Umut ediyorum. Tabii bu arada çok şükür diyoruz. Sadece boğazını yırtarcasına ağlamasına dayanamıyorum. Uzun uzuuun ağlamasının ardından bir süreliğine yatağına yatırdık, ağlamaya bir süre devam etti, sonra kısa süreliğine sustu, tekrar ciyak ciyak ağladı ardından yine sustu ve bu böyle devam etti. Sonra da uyudu kendi kendine.

Biraz sabretmek ve yöntemler denemek gerek galiba.

Bu arada epey bi boşladım bloğumu. Geriye dönük yazmak da biraz zor geliyor bana. Ama en kısa zamanda ilk gelişmeleri aktaracağım. Yoksa unutup yazamayacağım.

23 Nisan 2010 Cuma

DEFNELİ HÂLLER

Evlenmeden önce de bebekleri çok severdim, evlendikten sonra da çok geciktirmeden bebek sahibi olmayı istiyordum. Sevgili kocacım o zamanlar pek de istekli görünmüyordu, sonra da beni kıramadı sanırım! :) Şimdi keşke daha önceden bebek sahibi olsaydık diyor ve Defne'ye benden bile çok daha iyi bakıyor, onun üzerine titriyor. Titrenmeyecek gibi değil ki! Öyle savunmasız, ilgiye muhtaç ki!

İlgiye gereksinimi olduğunu kedi gibi miyavlarcasına bir ses çıkararak belli ediyor bize. Eğer karnı çok acıkmışsa ve kimse onu henüz takmamışsa avazı çıktığı kadar bağırıyor kerata! Akşamları uykuya dalmadan önce sanki etinden et kopartmışız gibi ağlıyor ve bu ağlamalar daha şimdiden kucağa alınınca sona eriyor. Uyku zamanları yavaş yavaş düzene girecek gibi görünüyor. Yani öyle umuyoruz. Dün gece biraz fazla ağladığından mıdır nedir bugünkü ağlamalarında sesi kısılmış gibiydi fındık kızımın. ooooyyyy! kıyamam ona ben yaa!

Defneciğin gözleri babasına benzeyecek heralde küçücük göz çevresi içinde iri iri gözleri var. Burnu da tokmak gibi! :)) ooyyy! Delikleri de küçücük! Ama o minnacık delikleri öyle büyük sümükler dolduruyor ki şaşıyorum.
Dudaklarına genelde her gören bayılıyor. Defne Jolie diyen hayranları çok. Çenesi de küçücük, Özlem teyzesininkine benziyor. Kulakları da pek beğeniliyor. Şaşıyorum doğrusu. Hani ben her yerini beğeniyorum ama başkalarının bu ayrıntıları fark etmesi ilginç geliyor. Ha bir de upuzuuun parmakları da takdire şayan doğrusu! Kızım piyanist olacak, gerçi babası cerrah olacak bu parmaklarla benim kızım diyor ama bakalım ikisi birden de olabilir bence sakıncası yok, ama yıllarca çalışıp da çok kıymeti bilinmeyecek bir mesleği olsun istemiyorum. Ayrıca kızım sadece elleri ile değil ayak parmaklarıyla da piyano çalabilir zira onlar da çook uzun! :)

Şimdi yatayım diyorum çünkü bu akşam büyük bir çocuk gibi 21.30 sularında uyudu; sanırım bir bebek gibi gecenin bir yarısında acıkıp uyanacak. Benim de o saatlerde güç kuvvet bulabilmem için şimdi uyumam icap ediyor.




Annecim!

Defne doğmadan çok kısa bir süre önce Bülent de ben de anne ve babaların çocuklarına "Annecim, annemmm ya da babacım" diye seslenmesinin ne kadar anlamsız olduğunu düşünüyorduk. Niye ki , ne saçma gibi sözler dökülüverdi işte ağzımızdan...

Şimdi Defne'ye seslenirken hep "annecim" diyorum, hâlâ insan neden çocuğuna böyle seslenir bilmiyorum ama oluveriyor işte!


20 Nisan 2010 Salı

DEFNECİĞİMİZİ 15 NİSAN PERŞEMBE GÜNÜ KUCAĞIMIZA ALDIK!

Perşembe gecesi saat 02.50 sularında sancılar kendini hafif hafif hissettirdi. Yerimde duramadım, kalktım gecikmiş ve yarım bıraktığım bir iş olarak bebişin hastaneye gidecek giysilerinin içlerindeki -ne akla hizmet yerleştirilirse- talimatname kâğıtlarını kestim, doğum anındaki nefes egzersizlerini tekrarladım. Bu arada sancıların sıklığı 15 -20 dakikadan 4-5 dakikaya kadar inmişti. Bülent'i uyandırdım ve "Galiba Defne geliyor." dedim tam da emin olmayarak. Saat 18.15'e kadar sancıları tatlı tatlı çektikten sonra Sibel Hanımı aradım, durumu belirttim "Doğum başlamış gibi." dedi. Heyecanlandık, önceden hazırlamış olduğum çantalarımızı ana kucağını kaptığımız gibi yola koyulduk ancak açıklık yeterli olmazsa ya da yalancı doğum sancılarıdır düşüncesiyle belki de geri gönderirler diyorduk içimizden de. Yine de beklenen ana yaklaşmanın verdiği mutlulukla yüzümüzde keyifli bir gülümse de vardı.

Hastaneye gittiğimizde henüz doktorumuz gelmemişti ancak beni hemen hazırladılar doğumhane katındaki odamıza aldılar, NST'ye bağladılar. Fazla ayrıntıya girmeden anlatmaya çalışayım. Evde tatlı tatlı arada bir gelen sancılar giderek hiç de tatlı olmayıp üstüne üstlük sıklığı ve şiddeti de artarak devam etmişti. Yanımda Bülent ve heyecandan evde duramayıp iyi ki gelen Pelin'le ara sıra sohbet ediyor ara ara da sancıları atlatmaya çalışıyordum. İlk birkaç saat fena gitmiyordu ama son saatlerde özellikle sancılar dayanılacak gibi değildi. Şiddet ve sıklık değerleri düştüğünde bile ben 2 dakikalık dinlemeler bir tarafa nefes alamayacak duruma gelmiş hatta "Ölüyorum galiba, nefesim daralıyor Bülent, dayanamıyorum" dedim. Anestezi uzmanı kaç kez geldi bilmiyorum fikrimde bir değişiklik oldu mu diye; epüdral takılsın mı takılmasın diye yaşadığım kararsızlık ardından genel anesteziyle sezaryen doğumu tercih ettim. Çok hızlı bir geçiş olmuş di mi! :))))
5-6 saat çok şiddetli ve sıklık aralıkları çok kısa doğum sancılarını çektikten sonra böyle bir kararı kolaylıkla vermediğimi de belirtmek isterim. Bülent'in ısrarlarına rağmen ve hatta doktor çok çabuk pes etti düşüncesiyle sonradan tavır almasına rağmen ben gerçekten de dayanabileceğim kadar dayandıktan sonra bu kararı aldım ve ameliyathaneye ağlaya ağlaya gittim.

Veee... 15 Nisan 2010 Perşembe günü saat 13.37'de minik Defnemiz aramıza katıldı. Ağırlığı 3320 , boyu 50 cm'lik kızımız pek tatlı , pek miniş.

Şimdilik bu kadar yazıyorum çünkü yoruldum, sırtım ağrıdı. Daha sonra yazmaya devam edeceğim.

Bu arada doğumdan sonra odaya geldiğimde doğum sancısı çeken iki ayrı kadının bağırtılarının benimle aynı tonda, aynı şiddette ve tarzda olması çok ilginç geldi bana. Bende de onlarda da yorgunluk, bitkinlik ve sancılar nedeniyle bağırmadan ziyade inleme ve hu çekenlerin çıkardığı gibi bağırtılardı bunlar.


7 Nisan 2010 Çarşamba

37. haftada neler oluyor?

Bu haftada bebekler artık miadını doldurmuş ve her an dünyaya gelmeye hazır durumdaymış. Kilo alımları biraz yavaşlarmış. Hareketleri daha da belirgin ve de sürekli oluyor. Bir bakıyorum karnımın hem sağ hem sol yanında koca tümsekler oluşturuyor. Müzik dinlerken sanki ritim tutuyor. :) Ama tüm bunların dışında ben 37. haftada önceki haftaya göre çok büyük değişiklikler hissetmiyorum; sadece yürüyüşüm biraz daha hantallaştı, azıcık iş ya da yürüyüşte bile çok çabuk yoruluyor, nefes nefese kalıyorum. Ama yine de iş yapmaktan geri kalmıyorum. Bugün sözlü mülakata girdim, fena değildi, ama çok fazla soru sordular. Genel anlamda eğitime bakış açımı ve ilişkilerimi değerlendirmeye yönelik gibiydi sorular. Bakalım uygun görürlerse sınıf içi ders anlatımına çağıracaklar. Haydi hayırlısı...

Biliyorum pek çok kişi 37. haftamda kilo almamış olmamı hayretle karşılayacak! Ama aslında almadım değil 67-68 kilo civarındayım; yaklaşık 12-13 kilo almışım işte. Normali de bu değil mi yahu!

5 Nisan 2010 Pazartesi

DEFNECİĞİN ODASI MODASI!


Cumartesi pazar alışveriş için dolaşmaktan ayacıklarıma kara sular indi. Bebek alışverişi yaparken de insan farkına varamıyor zamanın. Biraz fazla dolaşmışız; sağ ayağım iki gündür pek ağrıdı ezilmiş gibi. Umarım bu hareketlilik ve geç uyuma durumlarım bebeğe de geçmemiştir. Çünkü son iki ayda annenin uyku durumları, hareketliliği bebeğe de etki ediyormuş. Eğer anne geç yatıyorsa çocuk da büyük olasılıkla uyumayan ya da geç uyuyan bir bebek oluyormuş, çok hareketliyse bebek de hareketli oluyormuş. Tabii bu tıbbi olarak açıklanan bir bulgu değil doktorların deneyimlerinden yola çıkarak ortaya attıkları bir tespitmiş sadece. 3 hafta kadar az bir zaman kaldı ama ben yine de bugünden başlayarak erken yatayım bari. Hareketimi kısıtlayacağımı sanmıyorum çünkü sürekli bir şeyler yıkıyor, ütülüyor, bir yerlere kaldırıyorum sonra onları. Herkes "İş yapma, niye yoruyorsun kendini, biz yapalım." diyor ama tatlı yorgunluklar bunlar. Tüm bu işlerden, alışveriş, yıka, ütüle, kaldır, onu kur bunu yapıştırdan söz etmişken Defneciğimizin odasına modasına geçeyim.

İşte Defneciğin yıkanmış yatak örtüsü takımı!
İşte bu da cumartesi tüm günün yorgunluğuna rağmen Defneciğin babacığının inat ederek ve de benim yardımlarımla tamamladığı park-yatağı!










Defneciğin ana kucağı! Oy minicik!

















Defneciğin daha şimdiden hurç hurç giysileri...
Hepücüğü yıkanmış, tertemiz kızımızı bekliyor!








Veee ... Çıkartmalarıyla süslediğimiz odasıııı...



































































Daha şimdiden o kadar çok ayakkabısı var ki ileride "Giyecek hiç ayakkabım yok!" demez heralde! Gerçi ileriye dönük bağlantı pek olmadı biliyorum ama olsun!












Çıkartmalarla duvarları harika oldu!



































Perdeyi çok iyi çekemesem de bir perdesi var kızımızın canııımm!

















Defneciğin kaynatılmayı bekleyen biberonu, yalancı emziği, ilaç kaşığı ve şırıngası, burun aspiratörü vs.





İşte böyle ...