AZ LAF, ÇOK İŞ

Polimer kil ağırlıklı, pek çok şeyin resimlenmiş yapım aşamalarını bulabileceğiniz bir blog olmasına çalışıyorum.
Internet kullanmasını bilene, açık bir okul. Pek çok hobim var ve ben bu konuda oradan çok yararlanıyorum.
Bu blog aslında biraz da borç ödemek için. Ben epey yol aldım, şimdi yeni başlayanlara da ben faydalı olayım istedim. Deneyimli arkadaşlar da blogumu severlerse, onlarla da fikir alış-verişinde bulunmak, kadayıfın kaymağı olacak :)
YENİLEME etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YENİLEME etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Eylül 2013 Salı

BİR DUVAR SÜSÜ, BİR TAMİRAT, BİR TECRÜBE

Duvar Süsü:
Adı Karmaşa. Bu aralar ruhum böyle.
İlk defa bir çalışmamda parmak yaldız kullandım. İlk olduğundan korkak davrandım ama, çok sevdim. Bundan sonra daha akıllıca kullanabilirim.


















Tamirat:
Arkadaşımın vazosu kırılmış, pek de severmiş. Yaşasın polimer kil.






Tecrübe:
Çok şaşırdım çok. Demek ki ne yapmıyoruz? Pişmemiş polimer kili köpük tabak üzerinde bırakmıyoruz. Bunları yapıp köpük tabağın üzerinde bırakmıştım, 15-20 gün durdu. İnanılır gibi değil. Yalnız yanılmamalı ve yanıltmamalıyım. Yaprağın alt, yani tabağa değen tarafındaki yeşil kil, çok kurumuştu, yağ ile yumuşatmıştım Ondan mı acaba? Kaldırırken görmeliydiniz resmini çekemedim, köpük sakız gibi yapışmış. Erimiş kaşar gibi iplik iplik sünüyordu. Pek de güzel bir yaprak olmuştu oysa.

Gayet itina ile oymuş


2 Temmuz 2011 Cumartesi

AYAKKABICILIĞA BAŞLADIM 3. VE SONUNCU BÖLÜM :)

Ve e e  sonunda bitti.
Vitrinde görsem alır mıydım? I ıh. Katiyen.
Sonuçtan memnun muyum? Eh işte. Ustamın adı Hıdır, elimden gelen budur durumu yani.
Sevdim mi? Evet. Yaptığım en değişik çalışma bu oldu.
Kullanır mıyım? Evde.

Ama yaparken çok zevk aldım ve sayenizde çok eğlendim, çok güldüm. Umarım bu işin neşesini siz de yaşamışsınızdır.
Çiçek yapımı için yardımlarınıza çok teşekkürler.
Bu kadar laftan sonra... Buyrun...




1 Temmuz 2011 Cuma

AYAKKABICILIĞA BAŞLADIM BÖLÜM 2

Tabanın kenarlarını kıvırıp yapıştırdım. Asıl vakit alan yapıştırma işi. Çünki baliyi iki yüze sürüyorsunuz 15-20 dakika bekliyorsunuz. Sonra ikinci kere yapıştırıcı sürülüyor bir 15 dakika da bekleniyor, ondan sonra yapıştırılıyor. Kutudaki talimat böyle.
Neyse yapıştırdıktan sonra üzerine ağırlık koyup biraz beklettim, sonrada çekiçle dövdüm. sağdaki dövülmüş, soldaki sırasını bekliyor.





Sırada bantları kaplamak var. Bu kısmı sevmedim. Çok zorluyor. Simetrik olmayacakmış gibi bir his var içimde.












Üstelik de işin pis tarafı burası oldu. Ne kadar dikkat etsemde ellerime bali bulaştı. Çıkmıyor bir türlü. Biraz da yakıyor.












Ek yerindeki açıklığa aldırmıyorum. Oraya süs yapacağım zaten. Ama pek cesaret kırıcı görünüyor. Moralim bozuldu.












Bantı tabana yapıştırdım.














Açılma eğilimndeki yerlere birer mandalla baskı yaptım. Ve sıra sol tekine geldiğinde bilin bakalım ne oldu? BALİ BİTTİ. Yahu hileye hurdaya alışkın milletiz ama bu kadarı da fazla. Tüpün yarısı boş çıktı. Yazsalar bari üstüne yarısı boştur diye. Ne bileyim. Keşke bir de yedek alsaymışım.
Yani yarın bitecek.








Bu arada, yardıma ihtiyacım var. Şöyle kesilerek yapılan bir çiçek var. Genellikle keçe çiçek yapılıyor. Bu aşamadan sonra ne yapmak gerekiyor? Bir türlü beceremedim. Nedret'cim bunu sen bilirsin.

AYAKKABICILIĞA BAŞLADIM BÖLÜM 1'in devamı :)))

Ayol bilseydim bu kadar eğlenceli olacağını, fimo yerine ayakkabı yapardım :)
Ne şeker mesajlar geliyor.
Ama vallahi bitmedi. Bugün ofisteydim. Eve gelince oturdum başına. İşte bu da ispatı.
Şu tombalak halimle bana resim çektirdiniz ya. Alacağınız olsun. :)))

Müsade rica edeyim yemeğe gidiyorum.


AYAKKABICILIĞA BAŞLADIM :)) (1.BÖLÜM)

Bugün çok canım sıkıldı. Fimo istemiyor canım. Boncuklarla kavgalıyım. Evde fır döndüm ne yapsam diye. Ardiyede içinde bir sürü ıvır zıvır olan koliler var. Onları karıştırayım dedim, bir de baktım ki taşınırken içine ayakkabılar doldurulmuş kalın kocaman bir torba. Unutmuşum onu. Azaltılacak birşeyler var mı diye daldım içine. Aaa o ne? Bu parçalanmış terlik-ayakkabı çöpe gideceğine torbaya girmiş.
Ne severek kullandım. Kuşadası'ndan almıştım. Hayatımda bu kadar rahat bir şey görmedi ayaklarım. Düz ayakkabıda rahat edemem. Yüksek olan her zaman rahat olmuyor. Ama bu başka. Tabanları poliüretandan yapıldığı için yumuşacık. Yürürken yaylanıyor. O sebeple bu hale gelene kadar kullandım. Önce sokakta, sonra evde.
Şimdiii bunu görünce kafamda pink pink baloncuklar patlamaya başladı. Birkaç parça deri olacaktı dolaplardan birinin içinde. Amcam eskiden deri giysiler üretirdi, bazen artık parçalar alırdım ondan. Epeyce bir şeyler de yapmıştım. O derilerle bu terlik kaplanır mı, kaplanmaz mı? Beceremezsem de ne olacak? Vakit öldürmüş olurum. En fazla gururum incinir :))


Hemen daldım dolaba. Derileri buldum. Doldurmuşum bir torbaya, hepsi buruş buruş.













Ütülenir mi? Ütülenir tabii. Hem de t-shirt ütüler gibi ütüledim.

















Pense, tornavida... ne bulduysam giriştim. Terliğin tabanlarını ayırdım. Amma da sağlam yapışmış.

















Üst tabanın altına bantların yerlerini işaretledim.













Sonra da bantları söktüm.


Derinin tersine tabanın kalıbını çizdim. Olabildiğince pay vererek kestim.












Bali ile yapıştırdım. Pencere açık, ama çok fena kokuyor.  Balkonda yapmalı. Ama taşıyamamki bütün takım taklavatı.






Üstlerine ağırlık için fimo kutuları iyi oldu.


Bantların üzerini kaplamak için hazırlığa başladım. Yeni hali bantlı olmayacak. Ama resimleme işi biraz tavsadı. Çünki yapıştırma işlemi bir an önce bitsin istedim, zira zehirleneceğim. Uyku'yu da attım odadan solumasın diye. Kapıda ne nağmeler yapıyor içeri girmek için.
Şimdi yapıştırılmış hazırlanmış parçaları balkona koydum. Yarın akşam devam ederim. Zaten bali de bitti. Yarın bir tane daha alayım.
Resimde deri çirkin bir kahverengi gibi çıkıyor, ama aslında güzel bir bordo.