ci ci ci cinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ci ci ci cinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2017 Salı

İzlediklerim / Ocak 2017

11.22.63
Stephen King'i çok severim (ağabeyimle ortak sevdiklerimizden).
2012 yılıda 22/11/63 kitabını okumustum. Hikayesi, yazarın her kitabında başardığı gibi, yıllar geçse bile aklımdan çıkmamıştı hikaye vee dizisini de izlemek kısmet oldu 2016'da. 
Güzel bir mini dizi, 10 üzerinden 7.9 veriyorum, IMDB puanı 8.3



BLACK MIRROR

2011 yılı idi, biz o zamanlar amatör ve dijital bir dergi olan Ajanda'yı cıkarıyorduk. Ata, bu diziyi önermisti kösesinde, sayesinde erkenden kesfettigim bir shaeser. Benim 'LOST' askım baskadır, onun da ilk sevdalılarındanım. Dizi sıralamamda Black Mirror 3 yada 4. sırada. Lost, Game of Thrones, Breaking Bad ve Black Mirror. Puanı benim icin 9.5. IMDB'de 8.9



WEST WORLD

1973 yılında filmi çekilmiş, henüz izlemedim. Dizisi ise gayet ilgi çekici, HBO yapımları kalp ben. Jonathan NOLAN, Anthony Hopkins ve JJ Abrams var işin icinde. Yaşamımızı ve gerçekliği sorgulamadan edemiyor insan izlerken. Puanım 9. IMBD'de de 9.1



THE NIGHT OF

Cok sakin görünüyor dizi ama gerilimden de geri kalmıyorsunuz izlerken. Amerikan toplumunu ve hukuk sistemini güzel eleştirmis. Kendi ülkemin sorunları, gelişimi falan bitti cünkü, o yüzden diğer toplumlara merak saldım... (Kar nedeniyle 2 gundur evden calışıyoruz, gündüz kuşağında ulusal kanallarının hali nedir? Bunun yanısıra Türk dizilerini 1-2 tanesini tenzi ederek zaten izlemeye dayanamıyorum. Carpık ilişkiler, yüzeysel karekterler, mimiksiz oyunculuklar, uzun reklam araları vb.. Güzelim tiyatro oyuncuları müsamere tadında projelerde...)
Kısa keseyim Aydın havası olsun, The Night Of için puanım 9. IMDB'de 8.7



START UP

Martin Freeman benim adamım. Hangi dizide, filmde oynasa dikkate değer bir yapım oldu benim için. Start up, adı üstünde yeni bir iş kurma hikayesini anlatıyor. Memur zihniyetinden bir an olsun ayrılmadım 15 yıllık çalışma hayatımda, gurur duymuyorum bununla ama en azından kafam rahat, kar etmeye calışmak, personel sorunları, müşteri bulmak falan. Beni çok zorlar. Bu yüzden ülkeden Zuckerberg çıkmıyor, ezberleyerek sınıf geçtik, garanti işlerin peşinden kostuk. Yine dağıttım konuyu, Start Up da batının icadı ve yine yüksek puanı o aldı: 8.7 verdim. ('Içerde'yi oylasam 6 verirdim mesela, onu baz alabiliriz :)) IMDB'de 8.1 (Icerde ıse IMDB'de 8.4)



TRAIN TO BUSAN

Filmin 10. dakikası idi, Engin'e 'Gel hiç izleyip sinirlerimizi bozmayalım' diye israr ettim ama işe yaramadı. 

Kore yapımı bir aksiyon, korku filmi. Allahım o ne dram. Hayat yeterince insanı acıtıyor, hele bizim ülkemizde mutsuzluğumuz bir mecburiyet uzun zamandır. Kendimize ayırdığımız o küçük anlarda üzülmenin ne anlamı var?
Klişelerle dolu ama güzel film. O kadar konustuğuma bakmayın arkasından, izlemeye değer. Buna benzer 'Snowpiercer' vardı, onu da çok beğenmistim. Train to Busan'a puanım 8. IMDB'de 7.5



10 Temmuz 2015 Cuma

EX MACHINA - FİLM



Hayal edilmiş dünyalarala yada gelecekle ilgili kurgular okumayı, izlemeyi çok seviyorum.
Ex Machina da güzel tat bırakan bir izlence oldu.



Büyük teknoloji şirketlerin önemli yatırım konularından biri “Yapay Zeka”. Örnekleri ise: Google’nin 400.000 dolar karşılığında DeepMind’ı satın alması, Facebook’un yapay zeka labaratuarı kurması, IBM’in süper bilgisayarı Watson.

Sanayi Devrimi dünya tarihi’nde nasıl mihenk taşı ise, androidlerin bizimle sosyal yaşama katılmaya başlaması insanlık tarihi için müthiş bir gelişme olacak şüphesiz.  Ancak bu değişimin olumlu sonuçlar doğurmayabileceği de aşikar. –Kaldı ki, eğer bana inanmıyorsanız :p - Stephen Hawking, Elon Musk, Bill Gates gibi isimler yapay zeka’nın insanlık için bir tehdit olabileceğini dile getirdiler.

Şimdi düşünün insansı bir robot sizin iş arkadaşınız. Beraber çalışıyorsunuz, öğlen yemeğe çıkıyorsunuz hatta bu robotun bazı hareketlerine alınıp, küsüyorsunuz… :) Bugüne uzakta değil bence. Ama sonuçta robot da olsa, insan insandır :p :) Kendinizi kollayın derim, ben şahsen o gün geldiğinde öyle yapıcam.


Bir nebze bilimsel başladığım bu mekatronik blog yazısı, sululaşarak son bulurken;
Özetle ‘Ex Machina’yı izlemenizi öneriyorum.



--Spoiler---

Ava, yapay zeka!, senin de gözün kör olmasın!-


19 Kasım 2014 Çarşamba

Blue Jasmine / Woody Allen

Woody Allen'i çok seviyorum, her filmine ayrı değer veriyorum. Özellikle hangi sokaklarda, hangi evlerde dolaşacak kamera; hangi ilişkinin ikiyüzlülüğüne şahit olacağım merakla anlatsın istiyorum.
Şükür hala yaşıyor...
Dün baya gecikmeli olarak 'Blue Jasmine'yi izledik. Sanki bir tiyatro gösterisi idi. Cate Blanchett ne güzel mimikler yaptı, nasıl geçirdi ruh halini bize. Oscar'ını da almış zaten.
Ve bir şükür daha iş hayatında olduğum için. Eğer ev hanımı olarak bu filmi izleseydim bir miktar bunalıma girebilirdim. Çok etkiliyor beni bazı izlediklerim çünkü, bu da öyleydi.
IMDB puanı: 7.3







11 Haziran 2014 Çarşamba

Bir film (JAGTEN), bir dizi (GAME OF THRONES)

Geçtiğimiz 2 gün duygulardan duygulara hasıl oldum… 
İlk önce 2012-Danimarka yapımı ‘The Hunt’ filmini izledim. Erkek bir anaokulu öğretmeni ile bir kız çocuğu'nun küçük bir Danimarka kasabasında yaşadıklarını konu ediyor. Türkiye'de de pek çok festivalde gösterilmiş. Pek sevdim, ertesi gün de film aklımdaydı. Avrupalıların sorun çözme biçimleri ve sorun yaratma biçimleri farklı tabi, özellikle de Kuzey Avrupalıların bir enterasan benim büyüdüğüm Türk toplumuna göre. 
Bir filmden buralara geldim, haftalardır sosyoloji çalışıyorum, fazla konuşmayayım, siz bir izleyin bence :)
Imdb puanı: 8.3


Dün de Game of Thrones 4. Sezon 9. Bölümünü izledik. (Aksiyon sevmem ama) Dizinin en sevdiğim bölümlerinden biriydi. Ah Ygritte, çok ağlattın beni kız:
 'You know nothing Jon Snow'



11 Ağustos 2013 Pazar

Vizyondakilerden 2 tanesi

Sevgili oğlum, 1 hafta babannenlerle vakit geçirmeyi fırsat bilip, seni dede ve babannene adeta iliştirip iliştirip sinemalara, beach'lere gittiğim doğrudur. Ne yapayım oğlum, benim de deşarj olmaya ihtiyacım var. Bugün 2 saatliğine bayram ziyaretine gidecek dedenlerin arkasına bile kattım seni, '-Efe'yi de alıverin diye', canmım benim 'attaa' diye çıktın kapıdan mutlu mesut, ben de hoopp bilgisayar başına. Neymiş bloga 2 kelam edecem. Neyse haftaya yine 7/24 beraberiz, bugünler de böyle olsun ;)

İzlediğim filmlerin ikisi de bilim kurgu. 

 
'World War Z'
Brad Pitt yaşlanmanın hepimiz için geçerli olduğu sinyallerini bu filmde veriyor, kalmamış eski havası. Ayrıca oyunculuğu konuşturduğu bir performans da yoktu. Sıradan bir felaket senaryosu ve güzel aksiyon sahneleri vardı. Efektler kötüydü bence. Dikkat ---Bu cümle spoiler olabilir-- İsrail için güzel bir imaj çizmeye çalışmışlardı ve tabiiki filmin sonunda Amerikalılara büyük bir minnet duymanız bekleniyordu...


'Elysium'
Born serisinin hastasıyım, Matt Damon'un da. Ayrıca District 9 filmi en sevdiklerim arasındadır. Elysium'u da District 9'nin yönetmeni Neill Blomkamp çekmiş. 2154 yılında dünya berbat halde ve Elysium diye refah içinde yaşanan başka bir yapay gezegen var. Sistem eleştirisi var, artık klasikleşti bu konu Hollywood'da, şaşırtıcı... Bizi bir şeylere mi hazırlıyorlar, kıllanmıyor değilim, hadi bakalım hayırlısı.
İlk yarı tempo yüksekti falan bir şekilde idare ettik ama bence kötü bir film olmuş, yakışmadı yapımda ve yayında emeği geçenlerin şanına şöhretine. *Seni seviyorum Matt, lütfen üstüne alınma* Dikkat ---Bu cümle spoiler olabilir-- Ve filmin sonunda bilin bakalım hangi ülke başroldaki iyi adam rolünü kaptı? :)

11 Ekim 2012 Perşembe

2 Fransız Filmi birden


İlki 'Ratatoille'. Tamam Disney-Pixar tarafından yapıldığına göre Fransız menşeili olmuyor ama film Paris'te geçiyor, yemekler Fransız, bana kendini hissettirişi de böyle oldu :)


Ratatoille kabak, havuç, soğan, yeşil biber, sarımsak ve limonlu bir Fransız yemeği imiş. İzleyenler de bu yemeğin filmde nelere kadir olduğunu biliyorlar.


Heyecanlı, renkli, neşeli, yine çok çok güzel Pixar animasyonu olmuş, filmin yarısında kendimize birer kadeh kırmızı şarap doldurduk. Eğer hala bu filmi izlemediyseniz hemmen edinin bence. Ve siz siz olun izlemeden önce yanınızda şarabınız ve peyniriniz hazır bulunsun :)


İkinci filmimiz orjinal yönetmen François Truffaut'un. Truffaut'u Sanat Notları sayesinde keşfettim. 


Filmin adı 'Small Change', 1976 yapımı, Berlin Film Festivali gibi prestijli pek çok Festivalde ödülleri var. IMDB puanı 7.5. Klasik bir Fransız filmi -ki benim en sevdiğim-.


Minikli, büyüklü pek çok çocuğu konuk etmiş yönetmen hikayesinde. Film çocuklar ekseninde dönüyor. Her birinin huyu, suyu, hikayesi farklı.
Son sahnelerde öğretmenin çocukluk, ergenlik, eşitlik, sevgi, ebeveynlik ve eğitim üzerine konuşması ise benim için hep çok önemli bir yere sahip olacak, arada DVD'yi takıp sadece o konuşmayı izleyebilirim. Steve Jobs'un üniversitelilere seslenişi kadar heyecanlı olmasa da bir hayli düşündürücü.

Yönetmen hakkında şu bilgileri edinerek filmi izlerseniz pek çok detay daha anlamlı gelecektir.

Au revoir! ;)

27 Temmuz 2012 Cuma

Moonrise Kingdom / Wes Anderson - FİLM




Ah Sam ve Suzy, filmin başındaki sevimsiz duruşunuz; son anda size karşı içimde hissettiğim sıcaklıkla noktalandı. Ne tatlı vintage aşıklarsınız siz! 
Zaten hep böyle düşünmüşümdür, aşk çocukluğa ve ilk gençlik yıllarına yakışan bir şey bence. Bir heyecanla her şeyi yapabilecek kadar saf ve yüreklisin çünkü. Büyüdükçe olur mu olmaz mı diye düşündüğün bir sürü parametre giriyor işin içine, Alper Kamu'nun da dediği gibi '5 yaş insanın en olgun çağıdır, sonra çürüme başlar'.


Öhöm neyse ne diyorduk, aşk evet. Bacak kadar veletlerin birarada olabilmek için kaçışını anlatıyor hikaye, zevkle başından sonuna izletiyor. Bir Tarantino havası da var, ben çok sevdim; özellikle müzikler, tekrar tekrar dinleyesim var.


 


Roman Coppula ile aynı zamanda filmin yönetmeni Wes Anderson beraber kaleme almışlar Moonrise Kingdom'un senaryosunu, Bill MurrayBruce Wills ve Edward Norton'u da oynatmışlar. Kostüm, mekan, konu; Hollywood için nevişahsınamünasır bir yapım olmuş.

Tavsiye
Natali Portmanlı, 'Where do you go to my lovely'li bir Wes Anderson film olan Hotel Chevalier için buraya buyrun.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

The Number 23 / FİLM

Öncelikle herkes kabul etsin başlığı 'Nambır yirmi üç' diye okudunuz değil mi? :)

2007 yapımı bu filmin türü gerilim, dolayısıyla Jim Carrey'in ne işi var derken, kendisi bu karanlık karakterin de hakkını vermiş.
Senaryo da özgün, bir kitap okuyor kahramanımız ve olaylar örgüsü akıcı biçimde başlayıp, devam ediyor. Bu sırada filme adını veren 23'ün hikayesi bizi biraz baymıyor değil. Fazla uğraşılmış her detay ''23''e bağlansın diye.
Derken filmin sonu geliyor, bir şaşırtma, bir aman da seyirciyi nasıl ters köşeye yatırdık derken; 'fena film değildi' cümlelerini söyletti bize. Eşim bana göre daha çok beğendi.
Bir film gecesi de böyle bitti gitti, sırada izlenmeyi bekleyen daha çook filmimiz var...

28 Mayıs 2012 Pazartesi

65. Cannes Film Festivali Kazananları

Altın Palmiye: Michael Haneke / Amour

Jüri Büyük Ödülü: Matteo Garrone / Reality
En İyi Yönetmen: Carlos Reygadas / Post Tenebras Lux
En İyi Erkek Oyuncu: Mads Mikkelsen / The Hunt
En İyi Kadın Oyuncu: Cosmina Stratan ve Cristina Flutur / Beyond the Hills
En İyi Senaryo: Cristian Mungiu / Beyond the Hills
Jüri Özel Ödülü: Ken Loach / Angel's Share
Altın Kamera: Beasts of the Southern Wild
Kısa Metraj: Sessiz     Yönetmen: Rezan Yeşilbaş :)

Festival Jürisi :
Jüri başkanı: İtalyan yönetmen Nanni Moretti 
İngiliz yönetmen Andrea Arnold, Fransız oyuncu Emmanuelle Devos, Alman oyuncu Diane Kruger, İngiliz oyuncu Ewan Mc Gregor, ABD'li yapımcı Alexander Payne, Haitili yönetmen ve yapımcı Raoul Peck 


Atın Palmiye'de yarışan tüm filmler:

Jacques Audiard ''De Rouille et D'os''
Leos'un Carax ''Holy Motors''
David Cronenberg ''Cosmopolis''
Lee Daniels'in ''The Paperboy''
Andrew Dominik ''Killing them softly''
Matteo Garrone ''Realty''
Michael Haneke ''Love''
John Hillcoat ''Lawless''
Hong Sangsoo ''In another country''
Im Sangsoo ''Taste of Money''
Abba Kiarostami ''Like someone in Love''
Ken Loch ''The angels share''
Sergei Loznitsa ''In the fog''
Cristian Mungiu ''Beyond the Hills''
Yousry Nasrallah ''Baad el Mawkeaa''
Jeff Nichols ''Mud''
Alain Resnais ''Vous n'avez encore rien vu''
Carlos Reygadas ''Post Tenebras Lux''
Walter Salles ''On the Road''
Ulrich Seidl ''Paradise: Love''
Thomas Vinterberg ''The Hunt''

Juliette Binoche, Robert Pattinson, David Cronenberg
Heidi Klum

1 Nisan 2012 Pazar

The Woman In Black / Siyahlı Kadın

Korku fimi izlemeye bayılıyorum. Ancak yalnız başıma olmamam gerek, mümkünse yanımda 3-4 kişi olsun en az. Cuma akşamı arkadaşlarla aldık elimize çekirdekleri, kurulduk TV'nin karşısına.

Genel olarak filmin havasını beğendim. En çok klişenin tekrarlandığı tür korku-gerilim filmidir herhalde. Siyahlı Kadın'da da bol bol sizi bir sahnenin içine çekiyor yönetmen, tam dalmış olduğunuz anda 'böö' diye ödünüzü kopartan bir olay meydana geliyor. Hın hın hın hın hınn diye gerilim eksik olmuyor anlayacağınız.

Olayların İngiltere'de geçiyor olması ve takvimlerin 1800'leri göstermesi; yapımı çağdaşlarından şık biçimde ayırsa da, ortaya bir şaheser çıkmamış ne yazıkki. Daniel Radcliffe ise zihinlerdeki Harry Potter imajını silmek için daha fazla filmde rol almak zorunda yada aradan yıllar geçmesini bekleyeceğiz bir süre daha.

Filmin bitiminde, dönen dolabın ortaya çıkmasını bekliyorum arkadaş, Siyahlı kadında bu ümit suya düşüyor. Devam filmi çekmek için bahaneleri oluyor sanırım, ama aklımızdaki sorular cevaplanaydı iyiydi diye söylenmedik değil...

24 Mart 2012 Cumartesi

Aclik Oyunlari filmi / The Hunger Game

Mu-kem-mel-di!
Genelde kitaptan uyarlama filmler hayal kirikligi olur bilirsiniz. Ya karakterler hafizanizda canlandirdıginız gibi degildir, ya mekanlar basit gelir yada oyunculukları sahte bulursunuz. Aclik oyunlari kitabini okurken zihnimde neler canlandirdiysam, film de ayni hissiyati verdi bana.

Hikaye çok güçlü, okuyanlar genelde bunun etkisinde kalmisti, bu sebeple sinemaya da 1-0 onde basladi bence. Helal olsun diyorum goruntu yonetmenine de, kostum seçenine de.

Başroldeki Jennifer Lawrence yokluk çeken  bir aile kızı için sağlıklı bir görüntüye sahipti, daha sağlıksız bir inceliğe sahip hatunkişi seçseler inandırıcılık tavan yapardı. Biz eşimle Natalie Portman'ı uygun bulduk mesela ama o da artık biraz yaşlandı mı acaba? Yok artık...

Bir anne olarak Efetoşumu düşünerek, yani minnak oğlumun böyle zor bir durumda kaldığını düşünerek iyice dugusallaştım ve bu sahnede artık hıçk hıçk şeklinde, sinema koltuklarını sallaya sallaya ağlıyordum...

Velhasıl kelam harika olmuş, heyecanla 'Ateşi yakalamak'ı bekliyorum şimdi.

Bu yavrucaklar da hep bu karedeki gibi mutlu olsunlar. (Belgesellerde dahi duygusallaşan Türk annesi modeli)

19 Şubat 2012 Pazar

Berlin Film Festivali kazananları 2012


İşte 62. Berlin film festivali bilançosu, aşağıdaki 5 filmi de izlemek için sabırsızlanıyorum.

Altın Ayı: SEZAR ÖLMELİ
Gümüş Ayı: SADECE RÜZGAR
En iyi yönetmen: Lutz Reitemeier, BEYAZ GEYİĞİN ÜLKESİ


Ödüllü Türk Filmleri:

Kristal ayı: LAL GECE
Caligari: TEPENİN ARDI (Not: 14 yıl önce Nuri Bilge Ceylan da bu ödülü almış)

'Caesar must die' filminde gerçek mahkumlar oynamış :o

31 Ocak 2012 Salı

SAG Ödülleri

Oscar’ın habercisi olan Screen Actors Guilds (SAG) ödülleri sahiplerini buldu: 
SİNEMA
En İyi Oyuncu Kadrosu: The Help
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin/The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Viola Davis/The Help
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer/Beginners
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer/The Help

TV
Drama
En İyi Oyuncu Kadrosu: Boardwalk Empire
En İyi Erkek Oyuncu: Steve Buscemi/Boardwalk Empire
En İyi Kadın Oyuncu: Jessica Lange/American Horror Story

Komedi
En İyi Oyuncu Kadrosu: Modern Family
En İyi Erkek Oyuncu: Alec Baldwin/30 Rock
En İyi Kadın Oyuncu: Betty White/Hot in Cleveland

Mini dizi/televizyon filmi
En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet/Mildred Pierce
En İyi Erkek Oyuncui: Paul Giamatti/Too Big to Fail
En İyi Dublör Kadrosu: Game of Thrones
Hayat Boyu Başarı: Mary Tyler Moore

DEDİKODULAR:

Bu Angelina hamile değil miydi? Ne kadar zayıf!

Yanına Brad koyduğunda daha güzelleşti sanki :)

George Clooney ve Stacey Keibler, siyah elbise yakışmış



Hep şık, hep güzel Natalie Portman

Bu kadar dedikodu ve moda haber verebiliyorum, bitti :)

5 Ocak 2012 Perşembe

127 saat / 127 hours



Filmin konusunun, bir kanyonda sıkışıp kalan genç adamı konu aldığını biliyordum. Pek heyecanla izleyeceğemi düşünmemiştim, ancak hiç de öyle olmadı. Merakla filmin sonuna kadar izledik.
'Slumdog Millionaire'in yönetmeni Danny Boyle'un 2010 yılı incisi 127 saat, gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor. Kimselere haber vermeden alıp başını dağlara taşlara, ıssıza gezmeye giden kahramanımızın başına umulmadık bir kaza gelince başlıyor hikaye.
James Franco
Kendinizi sık sık ben olsam şu an ne yapardım, neyi hayal ederdim diye düşünürken buluyorsunuz.
Müzikleri de çok güzeldi, görüntüler de. 
Hala izlemediyseniz tavsiye ederim.
İMDB puanı : 7,8

27 Aralık 2011 Salı

2011'in en iyi filmleri listesi / IMDB

IMDB güvendiği 10 kullanıcısına 2011'in en iyi 10 filmini seçtirmiş.
Durum bu:

10: X-Men: First Class


9- Moneyball


8- The Help


7- The Muppets


6- 50/50


5- Harry Potter and the Deathly Hallows, Part 2


4-  Drive


2- Warrior



2- Hugo


1 - A Separation