ulus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ulus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Eylül 16, 2008

Alt geçitlerin dili olsada konuşsa


 Amcam ve babam, babam 10 kamyon malı kumarda ütülene kadar ortak iş yapıyorlardı. Mal derken elektronik eşya, mobilya falan gelmesin aklına. Şu hububat olan mal. Yükte ağır pahada değersiz olan mal. Ardiye dedikleri bir iki dükkan vardı köylüden hububatı alır ardiye’ye depolar sonra da limanlara götürürlerdi. Baban ne iş yapıyor dediklerinde “ardiyeci” derdim cevabımı çoğu zaman “adliyeci” olarak anlar ve mutlaka savcı falan mı? diye sorarlardı ? Meğer ardiyeci diye bir meslek yokmuş zahirecilikmiş babamın işi. Çok çektim bundan.
Çevrede babamla amcamın baya zengin oldukları söyleniyordu ama evimizde hala yaslanma yerinin kapakları yatanın kafasını delen kahverengi ekose desenli kanepelerde oturuluyordu. Günümüzün demode renkleriyle dokunmuş geometrik desenli eski kilimler çalı süpürgesi ile süpürülüyordu. Elektrikli süpürge için Amerika’nın oyunuymuş demişti babam. O’na da kahvede söylemişler. Ben ta o zaman gıcık kaptım Amerika’dan. Annem ve amcamın eşleri (amcamın eşleri? Anlatırım bir ara) ya bilmediklerinden ya da pişirecek bir şey bulamadıklarından sürekli biber kızartması ve bulgur pilavı pişiriyorlardı. Bezelye, karnıyarık, pirinç pilavı bunlar hep Amerika’nın oyunuydu. Annem hala o ikisini pişiriyor gerçi. Öyle öğrenmiş öyle kaldı kadıncağız, elleme pişirsin.
 İşte bu zengin oldukları söylenen Amcam ve babam bize hiç haber vermeden kol kola girer Ulus'ta, Saman pazarında ne kadar rutubetli dükkan varsa oralardaki en ucuz, en pasaklı, en antika kıyafetleri) toplayıp getirirlerdi. Tiyatro ve dönem filmleri için lazım olursa aklında bulunsun. Yüzlerinde sizin için kılı kırk yardık, masraftan kaçınmadık ifadesiyle eve gelir başlarlardı dağıtmaya.
-Bahın bahın gızlar size ne gözelcegene astaplar aldık, giyinde bahalım.
 Annemler erkeklerinin gazabının korkusundan az sonra içerde çul çaput deyip burun titretecekleri kıyafetleri bize sunarak:
 -Amovv ne iyi babalarınız var gördünüz mü kızlar, ellerin kızlarının babası elbise alır mı? Yok. Öpün de başınıza koyun şu adamcağızları. Diyerek resmen ikili oynarlardı.
 Amcamın kızı, ablalarım ve ben birer tane çaput alıp odalara dağılırdık. Ne giyersek nine gibi görünür, giydikçe paspallaşır, giyindikçe çirkinleşirdik. Babamla amcamın beden ölçüsü, renk, moda diye kavramlardan haberi yoktu. Ama bunun bede… dedin demedin lafın kız kısmının bedeni mi olur muş? kükremesiyle kesiliyordu. Onlar için tek alışveriş kriteri vardır bir malın ucuz olması yada mümkünse bedava olmasıdır.

 Çocuklar kendinden büyüklerle takılmayı havalı bulur, büyüklerin kendilerini arkadaş olarak seçmesini minnetle karşılar ve bir dediklerini iki etmezler. Tarih; büyüklerin futbol maçında büyük bir zevkle top toplayıcılık yapan çocukların ayak izleriyle doludur.
 Amcamın kızı Binnur da beni sevgiliyle buluşmaya gidilirken ekte götürülen küçük kardeş olarak seçti. Babalarımızın aldığı uzun jarse elbiseleri giyip mahallemizdeki tren istasyonunun alt geçidine gider yanımızda getirdiğimiz pantolon ve kısa eteklerle değiştirirdik. Karanlık, sidik kokulu, bali poşetleriyle dolu mezbelelik alt geçitler, kıyafet değiştiren böyle kaç kıza şahit olmuştur Allah bilir. Çıkardıklarımızı yakınlarda ki yıkıntılar arasına saklar, daha demin yankesicilik yapmış gibi arkamıza baka baka topuklardık. Çünkü bu bölge düşman sathı; erkek kuzenler, abiler, babalar gibi türlü popülasyonda ki akraba erkek cinsinin volta atma mıntıkası.

 Binnur’un sevgilisine ulaşmak yerine tehlikeli İran dağlarını eşeklerle kat etseydim daha az korkardım, gel gör ki İran’la bir alakam yok. Hemen her gidişimizde dükkanında bangır bangır emmoğlu dinleyen sevgilisi ile O içerideki karanlıklarda kaybolur bense işyerini idare ederdim. Nalburiyeyi.
 Bu dükkanı seviyordum. Her geçen gün nalburculukta aşama kaydediyor, trifon vidaya uygun dübeller konusunda uzmanlaşıyordum. Bir ara el arabası sürüş teknikleri için kursiyer alımına bile başlamıştım. Böylesi erkeksi malzemeyi satınca insan ister istemez kendini Nalbur Osman, Kasap Dursun, Tellak Bahadır vs. gibi hissediyor. Ben kaba hissederken içeri giren bıyıklı adamlar kısa etekli kız satıcı görünce "hööğün ! uağaaa şiii ehe ehe hıhe" sesleri çıkaran minnacık insanlara dönüşüyorlardı.

 Binnur'un görüşü bitince hızlıca önce yıkıntıya sonra alt geçidin altına koşup soyunmaya başlıyorduk. Bir iki defa tinercilerle karşılaştık bizi tinerin neden olduğu halüsinasyon sandılar. Bizde onları kırmayıp halüsinasyonmuş gibi davrandık (yazar buralarda halüsinasyonun nasıl yazıldığına baktı) Hangi kafayla alt geçit altında bu kadar rahat olduğumuzu bilmiyorum. Hadi ben kendimi nalbur Osman olarak kabul etmişimde Binnur ne kafaymış?

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...