Et Yemekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Et Yemekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2016 Perşembe

KİREMİTTE KÖFTE , KÖTÜ GÜNLER


Ne kadar da güzel birgündü aslında geçtiğimiz pazar günü.Erkenden kalmış güzel bir kahvaltı yapmıştık.Sonra hep beraber bahçeye çıktık.Bahar demek bahçe işleri demek çünkü.Fırının önündeki toprak alan temizlendi , defne ağacının yeri değiştirildi, pazardan aldığımız ve dağdan kazdığımız şebboylar , çiçekçiden aldığımız karanfillerin kesilen dalları, evde bekleyen çiçek soğanları toprakla buluştu.Burdan yazarken az iş gibi görünebilir ama saat 12 ' de çıktığımız bahçeye 19 da bu kadar yeter diyerek veda ettik.


Toprak bize büyük bir huzur veriyor, en çokda Şero'ya :) Toprağın kokusu, yumuşacık dokusu, taşlar...toprağın kucağına emanet ettiğimiz küçüçük bir tohumun yıl boyu bizi doyuracak kadar ürün vermesi, dalından koparıp öylece yıkamadan bir meyveyi yiyebilmek beni çok mutlu ediyor.Bunlar çok ama çok basit şeyler hepimizin yapabileceği.Sanırım bu basit şeyler kentleşme ile kocaman bir lüks haline geliyor :(


Bahçe işleri yorucu işler.O gün bizde çok yorulduk ve çok acıktık.Eşim fırını yakmıştı , ekşi mayalı ekmekleri pişirecektik.Ama açlık bize önce yemek yaptırdı.Daha önceden hazırlayıp dondurucuya attığım köfteler çıkarıldı.Sevgili kuzenlerimizin hediyesi mikropdalgada çözdürüldü ki bu benim sevgili mikropdalga ile ilk çalışmam oldu.Kabul ediyorum böyle ani gelişen durumlar için büyük kolaylık kendileriyle çalışmak.Toprak tepsinin tabanı 2 adet yarım ay doğranmış soğanla kaplandı.2 adet patates soyulup kabaca doğaranarak tepside yerlerini aldı.Sonra köfteler , biberler ve yazdan doğranıp dondurucuya atılmış domatesler sırasıyla yerlerini aldılar toprak tepsinin içinde.Tuz, karabiber, tatlı ve acı kırmızı biberide ekleyip son noktayı sızma zeytinyağıyla koyduk.


Sonrası: sür fırına, kapat kapağı.Ekmeklerden birini de gönderdik fırınımıza ve beklemeye başladık bahçe işlerine devam ederek.


Hiç saate bakmak gelmemiş aklıma şu kadar sürede pişti desem yalan olur.Ama fırından öyle bir koku yükseldi ki...İşte o zaman anladık kiremitte köftemiz tamamdır.Ekmek belki bir 10 dk daha kaldı ve mutlu son.


Nasıl? Harika görünüyorlar değil mi? Ah birde kokusunu alabilseniz.Tadına gelince...işte olay orda bitiyor , yok böyle bir lezzet.Aynı köfte, aynı aşamalar ama kesinlikle bambaşka bir lezzet katıyor odun fırını.Bu köfteyse öncekiler neydi acaba demeden geçemiyor insan.



Bir tabak mutluluk, bir parça yaşam.İnsan bir yemekle , böyle geçen birgünle bu kadar mutlu olur mu? Sizi bilmem ama ben o gün her bir lokmamda mutluluktan uçuyor ve şükrediyordum yaşamım için, hayat arkadaşım için, ailem için, cennetim için, Şerom için, sahip olduğum tüm güzellikler ve güzel insanlar için.

Ama işte işler bitip, eve girince ve o haberi alınca...Herşey dondu o anda, binlerce cam kırığı gelip saplandı kalbimin orta yerine.Ertesi gün, daha ertesi gün, daha da ertesi gün acı büyüdü, büyüdü, büyüdü...En çok da öfkem büyüdü.Nasıl oluyorda bu kadar elim olaylar yaşanırken devletin başındakiler yerlerinde duruyorlar.Ankara'nın göbeğinden bahsediyoruz, ülkemin başkentinden , ülkemin kalbinden...bu nasıl bir güvenlik açığı ki elini kolunu sallaya sallaya bombayı patlatıveriyorlar kentin ortasında.İnsanlar, evlerine giden suçsuz insanlar, günlük rutinini yaşayan insanlar, sınavdan çıkmış gençler, dedeler, babalar, anneler...ve daha niceleri. Gün geçmiyor ki kötü bir haber almayalım.

Neresinden tutsam elimde kalıyor geleceğimiz.Din öğretmek adına kurulan vakıflar, evler...sanıyor musunuz ki hepsi gerçekten masum.İşte biri haber oldu 45 çocuğa tecavüz...Bu nedir, söz yetmiyor bunu anlatmaya.Bunu yapan, yapanlar, göz yumanlar, örtbas edenler insan olamaz.Korkunç, herşey korkunç.Yıllar önce ilkokuldayken bir sınıf arkadaşımız vardı ismi Yahya.İlkokul arkadaşlarımın çoğunu unuttum ama Yahya hiç aklımdan çıkmıyor.Çünkü Yahya "din adına yapılan yanlışlar" demek benim için.Ufacık bir çocuktu Yahya, bir yurtta kalıyordu.Daha ilkokul 2-3. sınıfta babası onu bu din yurtlarından birine vermişti.Korkardı Yahya , ürkerdi öğretmen yanından geçerken ya da birinin ani hareketinden ama en çokta din öğretmeninden korkardı Yahya.Pek kimseyle konuşmazdı, yüzü hep kırmızıyla mor arası bir renkte olurdu.Neden öyleydi rengi hep merak eder ama sormaya cesaret edemezdim.Birgün din kültürü öğretmeni namaz kılmayı göstermesi için onu kaldırdı.Yahya donakaldı, öğretmen sinirden çılgına döndü.Yahya'yı öğretmen masasının üzerine çıkardı "biliyorsun göster" diye haykırdı.Yahya titremeye ve ağlamaya başladı.Ama hiç sesi çıkmadan.Öğretmen olacak o rezil adam vurdu Yahya'ya.Yahya minicik bir çocuk , çok kırımızı-mor yanakları , mor kulakları, sessiz hıçkırıkları olan minicik bir çocuk.Ders bitti herkes dışarı çıktı Yahya sırasında oturdu kaldı.Korka korka gittim yanına, ne dedim , söze kim başladı bilmiyorum, hatırlayamıyorum.Yurtta çok dövmüşler onu, ondan kırmızı-mormuş yanakları, ondan mormuş kulakları, ondan korkuyormuş ani hareketlerden, birinin elini kolunu kaldırmasından.Babasına söylemiş anlatamamış...Yahya küçük küçücük bir çocuktu , dinden nefret ediyordu ve büyüklerden.Ertesi günü okula gelmedi Yahya, daha sonraki günde gelmedi, daha sonraki günde.Ölmüş dedi öğretmeler, ölmüş.Yahya küçücük bir çocuktu, ürkek ve dinden nefret eden bir küçük çocuk.O gün bugündür Yahya aklımın bir köşesinden o bana bakar durur.Onun gözleri değince yüreğime kocaman bir öfke kaplar beni; tüm din simsarlarını alıp yakasım gelir diri diri, kentlerin meydanlarında. Şimdi o "bildiğimiz" 45 çocuk sizinde yüreğinizi yakmıyor mu? Çocuk gözleriyle, çocuk kalpleriyle sizin de içinize batmıyor mu?Ben çok kötüyüm bu aralar, çok üzgün ve çok öfkeli.Ülkem, yaşadığım topraklar, bu toprakları birlikte paylaştığım insanlar ve bu iğrenç mahluklar. Biz ne zaman kaybettik güzellikleri, umudu, çocuk kalbinin dokunulmazlıklarını...Biz ne zamandan beridir sessiz kaldık, neden sustuk. Nasıl bu hale geldi bu ülke, nefret ediyorum sizlerden dini ve siyaseti kirli emellerine alet edenlerden, kendi hırsında bir ülkeyi boğanlardan, nefret ediyorum.
caferengigul.blogspot.com

9 Mart 2016 Çarşamba

ETLİ NOHUT

Bakır tutkumu artık sizlerde öğrendiniz sanırım.Aslında benim eskiye büyük bir tutkum ve özlemim var.Ben dünyaya daha erken gelmeliymişim , biraz geç kalmışım.Bu durum sadece antika ya da eski eşyaya olan merakımdan kaynaklanmıyor.Geçmiş zamanların insan ilişkileri, komşuluk ritüelleri, temiz gıdaya ulaşma kolaylığı ve henüz paylaşmayı bilen insanoğlu asıl özlemini duyduğum şeyler sanırım.O yüzden topluyorum ben fırsat buldukça eski eşyaları, huyumu bilenler atmayı düşündükleri birşey olunca önce bana uğruyorlar ya da değer veriyorum diye aile yadigarları benim evimde kendilerine bir yer buluyorlar. Üstteki fotoğrafta görmüş olduğunuz kumaş el dokuması ipek olup büyük büyük anneannemiz tarafından dokunmuştur vakti zamanında.Bakır pilav sahanı ise mahalleden bir komşuma ait.Yeni aldığı evine taşınma sırasında eski olan pilav sahanlarını atarken valide sultan tarafından yakalanmış ve benim olmuştur bu güzeller güzeli sahanlar.Tencere ise Kavaklıdere gezim sırasında aldığım Osmanlı dönemine ait güveç tencerelerinin uyarlamasıdır.Hepsi benim için çok değerlidir.En kısa zamanda bir Kavaklıdere ziyareti ayarlayıp pilav sahanlarımı ve taş fırınımda kullanacağım aile yadigarı bakır tepsilerimi kalaylatmalıyım.Aaa bir de bakır kazanlarımı unutmamalıyım değil mi:)

Etli nohut yemeği basit ama çok eskilere dayanan geleneksel yemeklerimizden.Aslında herkes yapıyor ve tarifini biliyordur.Ben bu kadar özenerek pişirince , onlarda keyifle poz verince tarifi not etmeden geçmek istemedim.Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; evet çok lezzetli oldu ama düğünlerde yapılan etli nohutlar gibi olmadı yinede.Ne yapıyorlar bilmiyorum ama o koca koca kazanlarda pişen etli ya da tavuklu nohut yemekleri bambaşka bir güzelliğe sahip oluyor.Evet yağı epey bol oluyor ama lezzeti çok ama çok güzel oluyor.Yakın zamanda yapılacak ilk düğün yemeğinde aşcının başından ayrılmayacağım kesinleştiğine göre benim ev usulü yani Gülhan usulü tarifime geçebiliriz.


Malzemeler
- 3 su bardağı nohut
- 1/2 kg kuşbaşı et
- 1 adet soğan
- 1 yemek kaşığı domates salçası
- 1 tatlı kaşığı kırmızı toz biber
- 1 çay kaşığı acı pul biber
- 1/2 çay kaşığı kimyon
- tuz, karabiber
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- fındık büyüklüğünde tereyağı
-su

Yapılışı

  1. Nohutları sabahtan sıcak su dolu bir kaba alın ve üstü kapalı olarak akşama kadar bekletin.Dilerseniz 1 gece önceden de ıslatabilirsiniz.
  2. Suyunu süzdüğünüz nohutları düdüklü tencereye alıp 30 dk haşlayın.
  3. Ayrı bir tencerede yemeklik olarak doğradığınız soğanları renkleri koyulaşana kadar kavurun.
  4. Kavrulmuş olan soğanlara etleri ilave edin ve kısık ateşte sularını salıp tekrar çekene kadar kapağı kapalı olarak kavurun.
  5. Salçayı ve baharatları ekleyip 5 dk kavurduktan sonra nohutları ilave edin.Ben nohutları haşladığım suyu ekledikten sonra nohutlar iyice yumuşayana kadar yaklaşık 20 dk kısık ateşte pişirmeye devam ediyorum.
  6. Yemeği ocaktan almadan 5 dk önce tereyağını ekleyip karıştırın.



Bunlarda sevgili eşimin bana aldığı Hüsnü Yusuf çiçekleri.Ne kadar kibar ve kırılgan bir güzellikleri var değil mi? Yusuf yüzünün güzelliğiyle nam salan bir insanmış.Sadece yüzü değil , huyu da güzelmiş Yusuf'un ve oldukça başarılıymış kendisi.Hal böyle olunca başına türlü kötü işler gelen Yusuf 'un yolu köle pazarına kadar düşmüş.Yusuf yüzüne aşık olan sahibinin aşkına karşılık vermemiş  ve "öldüğümde ilk çürüyecek olan yüzümdür" demiş.Sahibesi aşkına karşılık bulamayınca ona iftira edip hapse atılmasına sebep olmuş.Yusuf' un hikayesi daha devam ediyor ama ölüpte yüzü çürüdüğünde topraktan bir çiçek çıkmış ve bu çiçeğe Hüsnü Yusuf çiçeği denmiş.Yani Yusuf'un yüzü demişler bu güzeller güzeli, mis kokulu kır karanfillerine.Ne diyelim ? Gökten 3 elma düşmüş....:)

Eskiye özlemin azalacağı, her yerin Hüsnü Yusuf çiçekleriyle dolacağı günler dileyelim .

Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER
 caferengigul.blogspot.com

28 Ocak 2016 Perşembe

ORMAN KEBABI


Etle aram pek yoktur, ayda 1 kere  yesem yeter , aramam yani öyle kolay kolay.Ama demir ( ferritin) eksikliği nedeniyle tüm doktorlarım "et ye , et ye, et ye..." diye baskı kurdu üzerimde.Önce haftada 2 kez 160'şar gr dedi doktorum.Aman hocam nettiniz siz dedimse de olmadı tabi:)Eşimde pek bi sever eti :( Ama iş orada kalmadı bir diğer doktorcum "her gün 60 gr" demez mi....İmdat deyip kaçasınm geldi yanlarından.Üstelik tüm bunlar vejetaryan olmayı düşünürken oldu:))) 

Orman kebabını severim.Ama Bodrum Sakallı lokantasında yapılmış olacak.Ne yapıyorlarsa çok güzel yapıyorlar.Arada ( 5 yılda bir ) bende evde yaparım.Sanırım artık cafe Rengigül mutfağında birazcık daha fazla et yemeği pişecek.Hadi bakalım tarife geçelim mi?


Malzemeler
- 1/2 kg kuşbaşı dana eti 
- 2 adet soğan
- 1 adet havuç
- 1 adet büyük patates
- 1 su bardağı bezelye
- 1 su bardağı ılık su
- tuz
- karabiber
-  kekik
- 2 yemek kaşığı zeytinyağı


Yapılışı
  1. Tercihen bakır ya da döküm bir tencereye kuşbaşı etleri koyun ve kapağını kapatıp en küçük ocağın en kısık ateşinde etler suyunu salıp , tekrar susuz kalana kadar pişirin.Bu işlem yaklaşık olarak 1 saati buluyor.
  2. Süre sonunda yemeklik olarak doğradığınız soğanları ve zeytinyağını ekleyip kavurun.
  3. Soğanlar karamelize olunca minik minik doğradığınız havucu, etlerin büyüklüğünde doğramış olduğunuz patatesleri ve bezelyeyi ekleyin 5-10 dk daha kavurmaya devam edin.
  4. Baharatları ve 1 su bardağı ılık suyu ekleyin ve kapağını kapatın.En küçük ocağın en kısık ateşinde 45 dk daha pişirin. Yemeğiniz hazır.Afiyet olsun.


Yanına pirinç pilavı çok yakışıyor.Ama ben bu sefer bulgur pilavını tercih ettim.Soğanı kavurdum. Siyez bulgurumu ve önceden haşlanmış olan yeşil mercimeği  ekleyip 5dk kadar kavurdum.Suyunu ekleyip pişmeye bıraktım.Sonuç :


Siyez bulguru 10000 yıllık bir geçmişe sahip olması nedeniyle buğdayın atası sayılıyor.Ayrıca o günlerden bugünlere gelirken genetiği değişmeden kalabilmiş olması en büyük avantajlarından biri.Üstelik menşei Anodolu olan bu bulgurun faydaları saymakla bitmeyecek cinsten.Ben 10 yıla yakın süreden beri kullanıyorum.Mutlaka tadın.Çünkü marketlerden almış olduğunuz bulgurla uzaktan yakından alakası yok.Artık birçok yerde satışı yapılıyor.Ama ben yıllardır Toprak Ana sitesinden yapıyorum alışverişlerimi.Bir bakın lütfen bu siteye kuruluş amaçları , işleyiş prensipleri, ürünleri, üreticileri günümüz koşulları için sayıları katlanarak artması gereken türden.
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER 
caferengigul.blogspot.com

8 Mayıs 2015 Cuma

ETLİ KUZU GÖBEĞİ


Ne kadar güzel bir görüntü değil mi?Kuzu göbeğinden bir kesit fotoğrafta görmüş olduğunuz.Kuzu göbeği; mantarların kralı desem hata yapmış olmam sanırım.Mart ve Mayıs ayları arasında ormanlık alanlarda bulunuyor kendileri.Ben henüz doğada ki halini hiç görmedim.Yani kendi ellerimle toplama şansına erişemedim şimdilik.


Görüntüsü ayrı güzel, lezzeti anlatmayla bitmez bu mantarın faydaları da pek çokmuş.Kan yapıcıymış, vücut direncini arttırıyormuş...vs.

Kuzu göbeğiyle neler yapabilirsiniz şöyle bir sıralayalım mı:
- kuzu etli yemeği
- zeytinyağlı kavurması
- yumurtalı kavurması
- dolması
- kızartması. 
Ben henüz kızartmasını denemedim.Ama inanılmaz lezzetli olan bu mantarla bence ne yaparsanız yapın harika olacaktır.Ömrü hayatınızda bir kez olsun tatmalısınız mutlaka.


Gelelim tarifimize :)
Malzemeler


- kuzu göbeği
- 1/2 kg kuzu eti ( sevmiyorsanız dana kullanabilirsiniz )
- 2 adet kuru soğan
- 3-4 adet yeşil biber
- zeytinyağı
- tuz


Yapılışı 
  1. Soğanı yarım halka doğrayın ve zeytinyağı gezdirilmiş tavada rengi dönene kadar kavurun.
  2. Kuşbaşı etleri tavaya yerleştirin.
  3. Üstüne güzelce yıkayıp ortadan 2'ye kestiğiniz kuzu göbeklerini ilave edin.Tuz ve karabiberini de  ekleyip kısık ateşte , kapağı kapalı olacak şekilde pişirin.
  4. Pişmeye 5 dk kala irice doğradığınız biberleri ekleyin.
  5. Pişme sırasında malzemeler önce suyunu salacak ve siz pişirmeye devam ettikçe suyunu çekecek.Suyu bittiğinde zaten pişmiş olacak.Nefis mi nefis yemeğiniz hazır.
NOT:Eğer etsiz , zeytinyağlı kavurmasını yapmak isterseniz; tarifi aynen uyguluyorsunuz.Tek yapmanız gereken içinden eti çıkarmak:)


İşte elde edeceğiniz güzellik yukarıdaki fotoğraftan size göz kırpıyor.Foto cep telefonundan görüntü bozulmasın diye büyütmedim.Lezzeti bol hafta sonlarınız olsun efendim.

16 Ocak 2015 Cuma

TERBİYELİ SULU KÖFTE


Biz küçükken çok yapardı canım annem bu çorbayı.Aslında çorba mı , yemek mi tartışılır .Soğuk Konya günlerinde ne iyi olurdu.Ellerimiz ayaklarımız kar oynamaktan buz gibi olmuş eve geldiğimizde bir kase sulu köfte bizi beklerdi.Bol limon sıkardı annem ve biz kaşık kaşık yemelere doyamazdık.Ama parmak uçlarımıza kadar ısıtırdı bizi bu çorba.Belki bu soğuk günlerde sizde denemek istersiniz.


Malzemeler
- 400 gr kıyma
- 1 adet büyük boy soğan
- 1/2 kahve fincanı pirinç
- 2 adet havuç
- 1 adet patates
- 1/4 demet maydanoz
- 2 çorba kaşığı tereyağı
- 2 çorba kaşığı un
- 7 su bardağı su
- tuz, karabiber


Yapılışı


  1. Geniş bir kaseye aldığınız kıymanın üzerine rendelenmiş soğanı, yıkanmış pirinci, kıyılmış maydanozun yarısını, tuz ve karabiberi ekleyerek yoğurun.
  2. Hazırlamış olduğunuz harçtan fındık büyüklüğünde parçalar koparıp, yuvarlayarak şekil verin.Köfteleri hafifçe unladığınız bir tabağa koyup tabağı sallayarak unun her tarafa bulanmasını sağlayın.
  3. Havuçları ve patatesi küp küp doğrayın.
  4. Tereyağını bir tencereye alın, eriyince havucu ekleyin ve 2-3 dk kavurun.Doğradığınız patatesleride tencereye alın ve biraz kavurduktan sonra 2 yemek kaşığı unu ekleyin.Rengi hafif değişene kadar kavurmaya devam edin.
  5. Un kavrulduğunda yavaş yavaş suyu ekleyin.Topaklanmaması için devamlı karıştırmalısınız.
  6. Tenceredeki malzemeler kaynadığında köfteleri ekleyin ve kaynayana kadar ara sıra karıştırarak pişirmeye devam edin.Kaynadıktan 10 dk sonra ocağı kapatın ve kalan maydanozları ekleyip servis yapın.Afiyet olsun.
Not:Havuç ve patatesi kavurduğum sırada 2 dal kereviz de eklediğim olur bu köfteye.Kereviz seviyorsanız denemelisiniz, çok yakışıyor.

Güzel geçsin hafta sonumuz:)
Yazar caferengigul.blogspot.com

24 Nisan 2014 Perşembe

SEBZELİ KEÇİ (KUZU) ETİ ...( KISIK ATEŞTE, KENDİ SUYUNDA )


Şöyle bir baktım da son zamanlarda pek yemek tarifi yazmamışım.Hep tatlı yapmış ve paylaşmışım.Bu gün bu rutini kırmalı dedim ve akşam yemeğimin tarifini sizlerle paylaşmak istedim.Hem çok pratik hemde çok lezzetli bir et yemeği tarifi.Tek kusuru uzunca bir süreye ihtiyacınızın olması.Çünkü eti uzun sürede, kısık ateşte, kendi suyunda pişireceğiz efendim.Ve öyle lezzetli, öyle lezzetli olacak ki yemelere doyamayacaksınız.Hani parmaklarınızı yiyeceksiniz desem yeridir.Hele pişerken evi kaplayan kokusu...



Malzemeler

- kemikli kuzu eti ( ben keçi kullandım )
- 10 adet arpacık soğan
- 1 adet havuç
- 1-2 avuç bezelye
- 1 dal taze kekik
- 2 adet defne yaprağı
- tuz, karabiber
- zeytinyağı


Yapılışı
  1. Mümkünse bu yemek için döküm tencere kullanmanızı öneririm.Eğer böyle bir tencereniz yoksa tabanı en kalın olan tencerenizi kullanabilirsiniz.
  2. Tencerenin dibine zeytinyağını dökün.Eti tencereye yerleştirin.
  3. Arpacık soğanları soyduktan sonra tencereye yerleştirin.
  4. İrice doğradığınız havucu, bezelyeyi, kekiği ve defne yapraklarını da ilave edin.Tuz ve karabiberini serpiştirip tencerenin kapağını kapatın.
  5. Kısık ateşte et kemikten kendiliğinden ayrılına kadar pişirin.Ben yaklaşık bir buçuk saat pişirdim.Et kendi suyunu salacak ve sizin fazladan su eklemenize gerek kalmayacaktır.
  6. Süre sonunda ocağı kaptın.Ben servis yapmadan önce eti kemiklerden ayırmayı tercih ediyorum.Siz isterseniz o haliyle de servis yapabilirsiniz.Afiyet olsun.
Yazar caferengigul.blogspot.com

10 Aralık 2013 Salı

KUZU TANDIR


Kış sonunda geldi.Bodrum'da bile çok soğudu havalar.Hal böyle olunca evlerde geçirilen vakit de arttı.Kısacası artık akşamları bol bol kitap okumalı, hobilerle uğraşmalı.Ama en önemlisi; ruhu besleyen dostlarla hem mideleri hemde gözleri doyuran sofralarda buluşmalı.İşte fırtınalı bir akşamın menüsü :
Baş rolde....kuzu tandır ve bulgur pilavı,


Yardımcı rollerde ise patates ve cacık.


Ben bu gün size kuzu tandırın o çok zor, zahmetli mi zahmetli tarifini vereceğim.İşimiz uzun dilerseniz lafı fazla dolandırmadan tarife geçelim.

Malzemeler

- Kemikli kuzu eti ( ben bu yemekte 1 bütün kol kullanmıştım )
- 5-6 diş sarımsak
- 1 tatlı kaşığı iri çekilmiş karabiber
- 2 dal taze kekik ( ya da 1/2 tatlı kaşığı kuru kekik )
- deniz tuzu


Yapılışı
  1. Derince bir fırın kabına kemikli kuzu etini yerleştirin.
  2. Her yerine gelecek şekilde baharatlarını serpiştirin.Sarımsakları da üzerine atın.
  3. Fırın kabının üzerini önce yağlı kağıtla, sonra alüminyum folyo ile hava almayacak şekilde kapatın.Burada dikkat etmeniz gereken en mühim nokta alüminyum folyonun gıda ile temasının engellenmiş olmasıdır.
  4. Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında 2-3 saat pişirin.Benim fırınım için 2 saat yeterli oluyor.Ancak bu süre fırına ve ete göre değişiklik gösterebilir.Kemikten tuttuğunuzda etlerin kendiliğinden döküldüğünü göreceksiniz ki bu da tandırın hazır olduğunun en güzel kanıtı.
Nasıl çok zor değil mi:) Eğer misafirlerinizi şaşırtmak istiyorsanız ya da kendinizi şımartmak ,mutlaka denemelisiniz.Yemeği atın fırına o sizin için pişerken ister kitabınızı okuyun, ister uzanıp günün yorgunluğunu atın. Mutlu sofraların kurulduğu bir hafta olsun:)            

Yazar caferengigul.blogspot.com

31 Ekim 2013 Perşembe

BOSTAN KULESİ


Dolapta kalan 1 adet bostan patlıcanını közlemek istemeyince ortaya bu çıktı.Fenada olmadı hani.Tek hatası yağsız kıyma kullanmış olmamdı.O nedenle köfteler azıcık sert düştü.Siz kıymayı az yağlı alın ki yumuşak ve daha lezzetli bir köfteniz olsun.Bence şampiyonlara layık bir yemek oldu:) Çünkü eşim  bu yemekten sonra katıldığı 5.Bodrum Uluslararası Açıkdeniz Balık Turnuvasında en büyük balığı yakalayarak 1. oldu:)

 Not: (Fotoğraf  http://www.kenttv.net 'ten alınmıştır.)

  
Malzemeler

- 1 adet bostan patlıcanı
- 500 gr kıyma
- 3 adet (büyük) soğan
- 2 diş sarımsak
- 1 adet domates
- 5-6 adet yeşil biber
- 2 parça dil peyniri
- 1 tatlı kaşığı  kırmızı toz biber
- 1 çay kaşığı acı pul biber
- karabiber
- 1 çay kaşığı kimyon
- 1 çay kaşığı nane
- zeytinyağı
- 1/2 su bardağı su


Yapılışı

1.   Bostan patlıcanını 1 parmak kalınlığında halkalar halinde dilimleyin.Ben  1 adet patlıcandan 7 dilim elde ettim.
2.    Dilimlediğiniz patlıcanları zeytinyağında kızartın.
3.    1 adet soğanı yemeklik doğrayın.Sarımsakları ince ince kıyın.
4.   Kıymaya soğan, sarımsak, pul biber, karabiber, kimyon, nane, tuz ve 1 yemek kaşığı kadar zeytinyağını ekleyip yoğurun.Patlıcan dilimlerinizin sayısı kadar köfte yapın.
5.  Bir tavanın dibini kaplayacak kadar zeytinyağı koyup köfteleri kızartın.Köftelerin iki yüzünün renginin değişmesi yeterli olacaktır.Çünkü yemeğimiz fırında da pişecek.
6. Yarım halka doğradığınız 2 soğanı köfteleri kızarttığınız tavada karamelize olana kadar kavurun.Biberleri soğanların rengi dönünce tavaya atın ve 2 dk sonra ocağı kapatın.
7.  Bir tepsiye ya da borcama 1 parmak kalınlığında doğradığınız domatesleri yerleştirin.Üzerine  sırasıyla patlıcanı ve köfteyi yerleştirin.


8.    Karamelize ettiğiniz soğanları ve biberleri tepsideki patlıcan kulesinin üzerine yayın.
9.    Kırmızı toz biberi 1/2 bardak su ile karıştırın ve tepsiye dökün.


10.    Son olarak dil peynirini dilimleyip köftelerin üzerine yerleştirin.Yemeği 180 dereceye ısıtılmış fırında 15-20 dk pişirin. Bu sürede yanına pilav ya da  patates yapmak size kalmış.Sıcak sıcak keyifle yeyin.Afiyet olsun.
Yazar caferengigul.blogspot.com

7 Ekim 2013 Pazartesi

KIYMALI KABAK



Bugün hafta başı ve benim eve en geç geldiğim günlerden biri:( Canım mutfakta vakit geçirmek istemedi bir keyifsizlik var üzerimde sanki.

"Akşama ne pişirmeli" modundayım bu aralar anlayacağınız.Dolapta da 3 adet kabağım var.Yazdan kalan son kabaklar.Zeytinyağlı ne güzel olur yazın.Her zaman ki gibi pişirmek gelmiyor içimden.Çünkü havalar çok soğuk.Şöyle içimi ısıtacak, sıcak yenilecek farklı bir yemek olmalı derken aklıma dondurucuda ki kıyma geldi.Ve akşam yemeğim kafamın üzerindeki düşünce baloncuğunda beliriverdi:)Olur mu olmaz mı ,sevilir mi sevilmez mi, o mu bu derken döküm tencerem çıktı meydana...Çünkü onda pişen her yemek daha bi başka oluyor.Ağır ağır pişerken kendi suyunda gıdalar, öyle bir lezzet çıkıyor ki ortaya anlatılmaz.Ancak yoksa böyle bir tencereniz elinizdeki en kalın tabanlı tencereyi kullanmanızı öneririm.


Tencereyi zeytinyağı ile azıcık yağlayarak işe başladım.İrice bir soğanı halka halka doğradım ve tencerenin dibine dizdim.Sonra üstüne kıymayı serptim.2 - 3 diş sarımsak eklemesem kabaklara ayıp olurdu.Alacalı soyduğum kabakları da halka halka doğradım ve kıymanın üstüne oturtuverdim.


Sonrası tuz, karabiber, pul biber ve dereotu...Az da zeytinyağı gezdirdim.İşte benim eserim:) Nasıl ? Çok güzel görünüyor değil mi?Ben bu görüntüyü öyle çok sevdim ki: pişirmesem mi diye düşünmeden de edemedim.Tazelik, doğallık...kısacası "hayat" bu .

Zor da olsa kapatıp tencerenin kapağını ocağın en minik gözüne yerleştirdim.Ve en kısık ateşte bıraktım kendi haline.


Ne kadar pişti?...Aslında süre tutmadım:) Üstteki görüntü bana piştim demişti zaten.Yine de bir süre isterseniz 30 - 40 dk gibi olsa gerek.Biraz daha dereotu ekledim ve akşam yemeğim hazırdı.


Öyle hafif ve lezzetliydi ki ben bile inanamadım:)

Yazar caferengigul.blogspot.com

12 Aralık 2011 Pazartesi

ŞARAP SOSLU DANA KUŞBAŞI

Vaktiniz çok az ve yemeğe misafiriniz varsa...ya da fazla uğraşmadan çok şık ve leziz bir yemekse istediğiniz...işte bu tarif tam size göre.


Bu gün madde madde anlatmak gelmiyor içimden.Aslında bu yemeğin ruhuna aykırı uzun uzadıya tarif vermek.Bu nedenle 1 adet kuru soğanı piyazlık doğrayıp düdüklü tencere denen o süper icadın içinde, az zeytinyağı ile karamelize hale getiriverin.Kasaptan aldığınız ve miktarı gönlünüze kalmış olan kuşbaşı eti de gönderin düdüklüye.Rengi değişince karabiber, bir dal taze kekik ve defne yaprağını, ya da sizin canınız hangi baharatı istiyorsa o an, onu ekleyip; üzerini geçmeyecek kadar kırmızı şarabını ilave edip kapatın düdüklü tencerenin kapağını.Pimi çıktıktan sonra 15-20 dk pişirmek yeterli oluyor, lif lif olmuş etlere kavuşmanıza.


Dilerseniz pilavla, dilerseniz benim gibi patates püresiyle servis yapabilirsiniz.Ben patates püresini daha çok yakıştırdım aslında.
Bir kadeh yemeğin hakkıydı, bir kadehi de bizim olsun .Söze noktayı ustası koysun , size afiyet olsun.

Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam?
Ben haramı helali karıştırmam:
Seninle içilen şarap helaldir,
Sensiz içtiğim su bile haram.

14 Kasım 2011 Pazartesi

HAMBURGER

Uzun bir tatilin ardından merhabalar.Hayat tekrar günlük rutinine dönüyor bu günden itibaren; iş- ev döngüsüne kaldığımız yerden devam.Hani ne yalan söylemeli, uzun aranın rehaveti yok değil üzerimde.Buna bir de kışın gelmesi eklenince, insanın sobanın yanındaki koltuğun üstünden kalkası gelmiyor.Ta ki gözümün önünde hamburgerler uçuşmaya başlayana kadar....


Evet...işte tam da bunun gibi...

Hamburger Ekmeği

Malzemeler

- 2 su bardağı beyaz un
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 2 tepeleme tatlı kaşığı şeker
- 1 tatlı kaşığı instant maya
- 1 yumurta
- 2 çorba kaşığı zeytinyağı
- 2 -3 tatlı kaşığı yoğurt
- 1/4 bardak ılık su


Yapılışı
  1. Unu yoğurma kabına eleyerek aktarın.
  2. Tuz, şeker ve mayayı da ekleyip karıştırın.
  3. Unun ortasını havuz gibi açarak yumurta, zeytinyağ, yoğurt ve suyu ilave edip yoğurmaya başlayın.
  4. Hamur pürüzsüz bir hale geldiğinde üzerini streçleyip, 2 katı kadar kabarana dek bekleyelim.Yaklaşık 2 saatte kabarıyor.
  5. Hamuru 4 eşit parçaya ayırın ve her bir parçayı elinizle yuvarlayarak tepsiye yerleştirin.Yaklaşık 30 dk dinlenmeye bırakın ki tekrar kabarsınlar.
  6. Üzerlerinden hafifçe bastırıp, fırça yardımıyla su sürün.Dilerseniz susam da serpebilirsiniz.
  7. 190 dereceye ısıtılmış fırında 15-20 dk pişirin.
  8. Fırından çıkardığınız ekmekleri bir örtünün üzerine alın ve fırça ile su sürün.Ekmeklerin üzerini örtün ve ılımaya bırakın.Hamburger ekmekleriniz hazır.


Not:Ben köy yumurtası kullandığım için rengi bu kadar sarı oluyor.

Hamburger Köftesi

Malzemeler

- 400-500 gr biftekten 1 kere çekilmiş kıyma
- karabiber
- kimyon
- tuz
- 2 tatlı kaşığı hardal
- Pişirmek için çok az sıvı yağ




Yapılışı
  1. Sıvı yağ dışındaki tüm malzemeleri karıştırıp, 4' e bölün.Elinizle şekil verin.
  2. Isınmış ızgarayı 1 çorba kaşığı kadar sıvı yağla yağlayıp köfteleri yerleştirin ve pişirin.


Şimdi sıra gönlünüzce hamburgerinizi hazırlamakta.Ben soğan, domates, marul, ketçap, mayonez ve hardalla tamamladım hamburgerimi .İşte bu kadar, hiç de zor değil.Aksine keyifli ve çookkk lezzetli.Asıl önemlisi EV YAPIMI : ) E daha ne olsun değil mi?
Yazar caferengigul.blogspot.com

4 Ağustos 2011 Perşembe

PATATES YATAĞINDA DOMATES SOSLU KÖFTE

Ne yesek,  ne yesek diye düşünüp durduğumuz bir anda kendiliğinden ortaya çıkıverdi bu yemek.Önceden hazırlayıp dondurucuya attığım köfteler az olunca doyabilmek adına önce patates çıktı meydane.Eşimde domatesli köfteyi pek sever; üstüne sos olarak geldi kondu fesleğenli domates.Malum havalar çok sıcak olunca yoğurtsuz öğün olmuyor, köftelin altına koyuverdim bende az biraz  veeeeee çok şık bir tabak çıktı ortaya.Şık ve leziz.




Malzemeler


- 125 gr yağsız kıyma
- 3-4 dal maydanoz
- 3-4 dal dereotu
- 1 çay kaşığı karabiber
- 1 çay kaşığı pul biber
- 1 çay kaşığı kimyon
- tuz
- 2 adet patates
- 2 adet domates
- 3 diş sarımsak
- 2 dal taze fesleğen
- zeytinyağı
- 4 çorba kaşığı katı yoğurt

Yapılışı

  1. İnce ince doğradığınız maydanoz ve dereotunu, karabiber, pul biber, kimyon ve tuzu kıymaya ekleyip yoğurun.Ceviz büyüklüğünde köfteler hazırlayın.Bu ölçülerle 18 adet minik köfte çıkıyor.
  2. Julyen doğradığınız patatesleri yağda kızartın.
  3. Hazırlamış olduğunuz köfteleri de az yağda kızartın.
  4. Sos tavasına 1 yemek kaşığı zeytinyağı koyun ,sarımsakları rendeleyip kavurun.
  5. Domateslerin kabuklarını soyup, küp küp doğrayın ve sos tavasına alın.İnce ince kıydığınız fesleğeni de ekleyip, domatesler diriliğini kaybetmeden ocağın altını kapatın.
  6. Servis tabağına aldığınız kızarmış patateslerin  ortasını açarak 2 yemek kaşığı yoğurt koyun.Üstüne 9 adet köfteyi yerleştirin ve fesleğenli domates  sosu dökün.Afiyet olsun.
NOT: Ölçüler 2 porsiyon içindir.



Yazar caferengigul.blogspot.com