yöresel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yöresel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mayıs 2016 Çarşamba

BAZEN... KURU FASULYE , ZEYTİNYAĞLI TAZE BAKLA


Bazen lafa nereden başlayacağını bilemiyor insan.Kafamın içinde evirip çeviriyorum yazacaklarımı sonra, tam oldu derken girişi beğenmiyorum ve yeniden başlıyorum düşünmeye. Herşey birbirine giriyor.Bu aralar bende durumlar karışık ve ciddi derecede dikkat dağınıklığı problemim var.O çok sevdiğim kitapları bile okuyamıyorum, film izleyemiyorum, hani bir çok kadının sevdiği alışveriş varya; mağazaya girmem ve çıkmam maksimum 10 dk ile sınırlı kalıyor.Çok çabuk sıkılıyorum.Kafamın içinde bitmek bilmeyen düşünceler...Keşke hayatta matematik ve fizik kadar kesin olsaydı.Biliyorum onlarda tam kesin değil ama hayat kadar da muğlak değil.


Sanırım bu aralar beni en rahatlatan durum yukarıdaki fotoğrafın alttaki fotoğrafa dönüştüğünü gördüğüm anlar.


Nasılda ısıtıyor insanın içini.Çıt çıt çıt, çıtır çatır çat çaaattt diye yanarken kendine has bir melodi oluşuyor yeter ki duymayı bilmeli insan.Aslında hayat da fısıldıyor bize ama; biz bu kadar gürültünün içinde onu duyamıyoruz.Bazen de duymak istemiyoruz.Çünkü böylesi daha kolay geliyor.


Ateş yanmaya devam ederken  fırın ısına dursun , düşünceler  karışsın varsın. Azıcık bahçeyi gezmekle hallolacaksa tüm belirsizlikler hadi ne duruyoruz:) 


Bahçenin son baklalarıydı bunlar; toplandığı gibi pişirildiler.Tarif için bir tık tık yeterli:) Bu arada baklanın çoğu çiğ olarak tüketildi belirtmeden geçmeyeyim.Yoksa siz hala denemediniz mi?Şöyle anlatayım; dalından kopardığınız baklanın içini açıp çerez yer gibi tanelerini yiyorsunuz.Oh oh oh yok böyle bir lezzet benden söylemesi.Henüz daha bulunuyorken bir deneyin.


"Karadutum , çatal karam, çingenem
 Nar tanem, nur tanem , bir tanem" ( Bedri Rahmi Eyüboğlu )

Bakması ayrı güzel, yemesi ayrı.Ama bence en güzeli koparırken elimde, sunarken tabakta ve yerken dilimde oluşturduğu renklerin oyunu.


Çağlalar artık badem olma yolunda.Bence tam şu sıralar yemeli onları süt badem, buzda badem niyetine, çağladan geçmiş bademe varamamış halinde .


Bahçenin bir köşesinde kendiliğinden çıkmış yabani bir bitki, nasıl da alımlı, kendinden emin ve alçak gönüllü.


Sabırsızlıkla ilk hasadını beklediğimiz minik bahçemiz.Şu an fotoğrafta gördüğünüzden birazcık daha büyükler.


Bahçede olmak, toprağa dokunmak herkese iyi geliyor aslında.En çok bana ve Şero'ya :)


Fırın önü güzelleri ya da süslü nar ağacım.Elimin değdiği belli olmalı ki "burası Gülhan'ın " diyebilmeli görenler:))


Fırına girmeyi bekleyen ekşi mayalı ekmekciklerim.Tam unlu, çavdar unlu, beyaz unlu ve arpa unlular.Ama tüm unlar yerel tohum, organik tarım ve taş değirmen unu özelliğine sahipler.Katkısız, doğal, uzun mayalanma ile hazırlanmış nefis ekmeklerim. Onlarla uğraşırken neler neler geçiyor akıl odalarımdan; iyi, kötü, güzel, düşler, hayaller, gerçekler, öfkeler, kırgınlıklar, sevinçler...ama en çok da umutlar. Ekmeklerim; benim çocuklarım, kıymetlilerim. Kokusuna, tadına doyamadıklarım...Bi kabarmalarıyla mutlu olduğum ve az kabarmalarıyla oturup ağladığım:) emeklerim.


Fırın yakıldıysa o günün yemekleri fırında pişmeli mutlaka ya da fırın yakılacak diye yemekler hazırlanmalı:)


Ateşte pişmiş, hafif is kokulu ispir fasulyesi .


Biz yemelere doyamadık, yok böyle bir lezzet .Tarif isterseniz eğer tıklayın çekinmeyin.Yalnız üstteki fotoğrafta görmüş olduğunuz fasulyeyi sade hazırladım.Yani sucuk, et veya pastırma yok.Sadece ispir fasulyesinin ateşle birlikteliğinin tadına ulaşmaktı amacım:)


Ve güneş battı , ekmekler pişti.Fırından alınmadan az önce semoş çayı ile objektiflere poz verdiler.Böylece bir günü daha bitirmiş olduk.Tüm kafa karışıklıklarım, düşüncelerim, dikkat dağınıklığım ve ben.Durup dinlemek vakti ; hayatı , doğayı ve kalbimi.Elbet bu karışıklık bitecek, elbet yeniden durulacak düşünceler...Siz inandınız mı buna? Şimdiden söyleyeyim ben inanmadım.Çünkü ben demek hep düşünmek demek aslında.Ama dikkat dağınıklığı hiç benlik bir durum değil.

Fırının başında bahçede geçen bir gün sadece huzur demek, şükür demek, dinginlik demek.Hadi sizde durun.Kısa bir mola verin; önce doğaya, sonra içinize dönün.Bakalım neler bulacaksınız.
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER
 caferengigul.blogspot.com

27 Nisan 2016 Çarşamba

GİRİTLİ KURABİYESİ ( TRİVİRYA )


Köklerimin bir ucu Girit'e uzanıyor.Rahmetli babaannemin memleketi.Kimler kaldı, kimler gitti ve hala orada ailemden birileri var mı bilmesem de içimde bir özlem var hiç görmediğim Girit'e dair. Babaannem ... ne çok özlüyorum seni ve nasıl pişmanım bildiğin herşeyi öğrenemediğim için. Babaannem mavi boncuk gözlü, kınalı ve iki örük saçlı dev gibi bir kadındı.Bir adımıyla yerin sallandığını hatırlıyorum , bir de o mis gibi kına kokusunu.Biz daha Konya'dan yola çıkmadan "oğlum, gelinim, torunlarım geliyor" diye hislerine güvenerek hazırlıklara başlamasına hiç akıl erdiremezdim o zamanlar.Habersiz giderdik.Çünkü telefon kullanımı bu kadar yaygın değildi o yıllarda.Biz Konya'dan Bozdoğan'a varmadan o katmerini, otlu gözlemelerini, oğlak kavurmasını çoktan hazır etmiş olurdu.Biz eve vardığımızda tahta çardakta ipek iğne oyalarını yaparken bulurduk onu, kocaman hazır bir sofrayla.Ondan öğreneceğim ne çok şey varmış şimdi şimdi daha iyi anlıyorum ve anladıkça kocaman bir taş gelip oturuyor yüreğimin orta yerine.


Çoook eski zamanlardan beri yapılan bir tarif Giritli kurabiyesi yani Trivirya. Babaannemin yaptığını hatırlamıyorum ama bahsettiği aklımın bir köşesinde saklı durur.Bu tarifin olmazsa olması zeytinyağı ve ev yapımı yoğurt.Orjinal tadına ulaşmak istiyorsanız bu iki noktayı es geçmeyeceksiniz.Tabii bir de o yıllarda bu yemeklerin odun fırınlarında yapıldığını belirtmek gerek.Ben yıllardır elektrikli fırında yaparım.İlk defa odun fırınında pişirdim ve fark inanılır gibi değil.

Tarife geçelim mi artık:)

Malzemeler
- 1 kase zeytinyağı
- 1,5 kase toz şeker
- 1 kase ev yoğurdu
- 2 tatlı kaşığı tarçın
- 1 tatlı kaşığı karbonat ( sakın kabartma tozu kullanmayın )
- 1 kase kuru üzüm
- un 
- susam


Yapılışı
  1. Zeytinyağı, yoğurt ve şekeri karıştırın.İyice özleşince yavaş yavaş un ekleyerek yoğurun.
  2. Yumuşak ama ele yapışmayan bir kıvamı olmalı hamurun.Tarçın ve karbonatı az unla karıştırıp hamura ekleyin ve yoğurun.
  3. Son olarak üzümleri ekleyip hamuru yoğurarak eşit olarak karışmasını sağlayın.
  4. Hamurdan yumruk büyüklüğünde parçalar koparıp uzatın ve susam içinde yuvarlayarak ay çöreği ya da halka şeklini vererek tepsiye yerleştirin.
  5. Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında 40 dk pişirin.
Vee mis kokulu , is kokulu , tarçın kokulu, aile kokulu, geçmiş kokulu, babaannem kokulu kurabiyelerim hazır.


Fırın yandı kurabiyeler piştiyse fırından alınan köz semoşa (semaver ) alınıp bi çay demlenir artık.Hava bu aralar serinlemiş olsada fırının sıcaklığı bahçe keyfini uzatmaya yardımcı olur.


Fırında ekşi mayalı ekmek yapımına son hız devam edilir:)


Hava kararmış , soğuk ve fırının başında çalışmak yorucu olsa da bu mükemmel ekşi mayalı, organik unlu ekmekler için tüm zahmete değer.

Uğruna harcadığınız zahmete değecek anlarınız, kıymetini bileceğiniz anılarınız ve deneyiminden yararlanacağınız aile büyükleriniz hep kalbinizin bir köşesinde olsun.
Yazar H:GÜLHAN ÖZ ÖZER 
caferengigul.blogspot.com

2 Şubat 2016 Salı

MERCİMEKLİ BÜKME


Sene 1998 ve ben üniversite öğrencisiyim.Evde kalıyorum.3 katlı bir binanın çatı katındayım, yerler ve tavan ahşap, kocaman bir terasımız var keyifli akşam yemeklerine ev sahipliği yapan.Bir de kedim var bembeyaz kısa tüylü, mavi gözlü Sinan'ım var.Giriş katında bizim gibi öğrenciler kalıyor, orta katta ev sahibimiz Saadet teyze ve eşi, diğer katta kızları.En güzel kat bize ait ev arkadaşım Epruşum ve bana.Bu arada Ebru okulu bitirip çalışmak için dönenlerden ve görevi yurt müdür yardımcılığı:))Sonra gidecek ve güzel evde son 1 yılımı yalnız geçireceğim.Hayatımın güzel, keyifli anıları...

Bu börekle tanışmam bir akşam Saadet teyzenin bizi yemeğe davet etmesiyle başladı.Allahım o nasıl sofraydı öyle...Hani derler ya "bir kuş sütü  eksik" diye.İşte tamda öyle bir sofra hazırlamıştı bize Saadet teyze.Nasıl güzel yemekler yapardı anlatmak mümkün değil.Üstelik zor , uğraştırıcı, geleneksel, sakatı bol, eti bol, hamuru bol yemekler, nefis yemekler.İşte o gün bizim için kurulan sofrada bulunan sadece 1 tanecik yediğim ve bugüne kadar tadı damağımı esir alan o börek.Ellerine sağlık Saadet teyzeciğim.O günden bugüne hep yapmayı istediğim ama o tadı kaybetmemek uğruna yapmayı hep ertelediğim mercimekli bükmeyi sonunda  denedim.Oldu mu diye sorarsanız; çok güzel oldu, damağımda hatırladığım tadı yakaladı benim yaptığım börek. Ama bir eksiği vardı bildiğim  ve söylemekten çekindiğim.O sofranın güzelliği, insana kıymet veren insanın güzelliği...böreğin masal kahramanı kadar güzel olmasının sebepleriydi.


Okuduğum kaynaklarda Afyon yöresine ait olduğu yazıyor.Saadet teyze Isparta'lıydı bildiğim kadarıyla, yakın yerler ne de olsa değil mi? Tarif biraz zahmetli gelebilir size ama birgün keyifle , her aşamasından büyük bir mutluluk duyarak yapmanızı öneririm.Pişince en sevdiklerinizi haberdar edip birlikte sıcak çay eşliğinde, sohbetinize katık ederek tüketin.

Malzemeler
- 520 gr ( 4+3/4 su bardağı ) un
- 12 gr ( 1 yemek kaşığı ) tuz
- 10 gr ( 1 yemek kaşığı ) tuz
- 1 yumurta
- 1 su bardağı su
İç Malzemeleri
- 1 su bardağı haşlanmış mercimek
- 2 adet soğan
- 1 yumurtanın beyazı
- 1/2 yemek kaşığı tuz
- 1.5 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1/2 tatlı kaşığı karabiber
Ayrıca
- 1 yumurta sarısı
- 150 gr tereyağı

 Yapılışı
  1. Unu geniş bir kaba eleyin, 4 yemek kaşığı kadarını hamuru açarken kullanmak için ayırın.1 yemek kaşığı tuzu ekleyin ve karıştırın.
  2. Ortasını havuz gibi açtığınız una 1 yumurtayı kırın, sirkeyi koyun. 1su bardağı suyu azar azar ekleyerek ele yapışmayan bir hamur topu yapın.Hamuru 10 dk kadar  yoğurmuş olmanız gerekiyor.
  3. Hamuru 3 eşit parçaya bölün ve üzerini nemli bezle örtün.10 dk dinlenmeye bırakın.
  4. Bu arada soğanları soyup yemeklik doğrayın ve zeytinyağında renkleri pembeleşene kadar kavurun.Daha önceden suyunu çekene kadar haşlamış olduğunuz mercimekleri kavrulmakta olan soğanlara ekleyip 5 dk daha kavurun.
  5. 1/2 yemek kaşığı tuz , karabiber ve 1 yumurtanın beyazını kavrulmakta olan mercimeklere ekleyip ocağı kapatın.
  6. 150 gr tereyağını 6 parçaya ayırın.Her bir bezeyi 25 cm çapında olacak şekilde merdane yardımıyla açın.Aralarına birer parça yağ sürerek üstüste koyun ve buzdolabında 10 dk dinlenmeye bırakın.En üste koyduğunuz hamurun üstüne yağ sürmeyeceksiniz.
  7. Dolaptan çıkardığınız hamuru 50 cm çapında olacak şekilde açın.Üzerine iki parça yağı sürün.
  8. Yağı sürdükten sonra hamuru bohça şeklinde katlayıp buzdolabına kaldırın ve 10 dk dinlendirin.
  9. Hamuru dolaptan çıkarın ve 50 cm çapına ulaşana kadar merdane yardımıyla açın.Üzerine 2 parça yağı sürün ve tekrar bohça şeklinde katlayın.Buzdolabında 10 dk dinlenmeye bırakın.
  10. Buzdolabından çıkardığınız hamuru enine 4, boyuna 5 parçaya keserek küçük küçük kareler oluşturun.
  11. Her bir parçayı kalınlığı yarım cm olacak şekilde ele veya merdaneyle inceltin.İçine 1 yemek kaşığı mercimekli içten koyup kenarlarını kapatarak rulo yapın.
  12. Katlanan kenar üste gelecek şekilde yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine dizin.
  13. Yumurta sarısını üzerlerine sürün.
  14. Önceden 180 dereceye ısıtılmış fırında 25 dk pişirin.

Afiyetle, keyifle, sevdiklerinizle, bir bardak sıcak çayla, sohbetle tüketin.



Yazar caferengigul.blogspot.com

15 Aralık 2015 Salı

KAZYAK ( KAZAYAĞI ) KAVURMASI


Yeşil , yeşil, yemyeşil bir yemek...Ege ve ot yemekleri, Bodrum ve ot yemekleri, Girit ve ot yemekleri, ben ve ot yemekleri...Tazecik otlar pazar tezgahlarını, tarlaları, dağı, taşı ve pek tabiiki benim sofralarımı şenlendirmeye başladı.Tek derdim onları yıkamak.Saatler alıyor otları topraktan arındırmak.Sirkeli su da bekletmekse birazcık ama sadece birazcık işi kısaltıyor o kadar.Ar-ge'ci arkadaşlar lütfen bi ot yıkama makinesi geliştirin artık.


Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz güzeller güzeli otun adı kazyak, kazayağı ya da Bodrum'cası gazyak.Maydanozu andırıyor değil mi?Köklerini inkar etmiyor açıkçası:)Kendine has çok güzel bir aroması var dokunur dokunmaz koku reseptörlerinizi gıdıklayan ve bir o kadar da damağınızı şenlendiren ...Sevgili Tijen İnaltong'un Bir Ot Masalı adlı kitabında A ve C vitamini bakımından zengin olduğundan,  mide rahatsızlıklarına iyi geldiğinden ve gaz giderici özelliğinin olduğundan bahsedilmiş.Otları sıkılmadan keyifle öğrenmek istiyorsanız mutlaka bu kitabı edinmelisiniz.


Malzemeler
- 1 bağ kazyak
- 1/2 bağ taze soğan
- 1 tatlı kaşığı kırmızı biber
- zeytinyağı
- tuz


Yapılışı
  1. Mümkün olduğu kadar yıkamış olduğunuz kazyakları 1'er cm olacak şekilde doğrayın ve tencereye dökün.
  2. Taze soğanları doğrayın ve kazyakların üzerine yerleştirin.
  3. Son olarak kırmızı biber, tuz ve zeytinyağını gezdirip ocağın altını yakın.
  4. Otlar rengini değiştirene kadar yüksek ateşte, sonrasında kısık ateşte pişirin.Yaklaşık olarak 15- 20 dk da yemeğiniz pişmiş olur.Size de afiyetle yemek düşer.
Taze soğan yerine kuru soğanda kullanabilirsiniz.Aynen bu şekilde pişirdiğiniz kazyaklara yumurta kırarak hazırlamanızda mümkündür.Bence her hali başka güzel bu aromatik otun.Sizde mutlaka bulun buluşturun deneyin.
Yazar caferengigul.blogspot.com

9 Haziran 2015 Salı

FIRINDA KABAK


Biliyorum Haziran ayında olmamıza rağmen havalar serin gidiyor, yağmur yağıyor.Aslında ben bu durumdan pek şikayetçi değilim.Hatta tüm yaz böyle geçse ne güzel olur:))) "Hayırrrr, olmazzz " diye bağıranlarınızı duyar gibiyim, o yüzden lafı fazla dolandırıp kabak tadı vermeden ;) tarife geçeyim.


Bağ bahçe kabak oldu Bodrum'da.Henüz benim bahçemdeki fideler çiçekle yetinseler de eş-dost sağolsun kabaksız bırakmadılar bizi :)) Bunlar mis gibi ilaçsız , en doğalından irice bahçe kabağı. Bodrum'lu bunu şimdi vereceğim tarifle taş fırında pişirir efendim.Benim şimdilik bir taş fırınım olmadığı için elektrikli fırınımda pişirdim.Hafif mi hafif, lezzetli mi lezzetli bir akşam yemeğine hayır diyebileceğinizi sanmıyorum:) 


İşe kabakları fotoğrafta görmüş olduğunuz gibi dilimleyerek başlıyoruz.Sonra üzerlerine biraz tuz serpiştirip bırakıyoruz ki kabaklar fazla suyunu salsın.Bunu yapmazsanız bu tarif başarısız oluyor tecrübeyle sabit;) 2 saat kadar beklemeniz yeterli olacaktır.Ben bu şekilde hazırlayıp ertesi gün pişirdim mecburiyetten .Dilerseniz bir gece buzdolabında da bekletebilirsiniz.


Kabakların suyunu elinizle parçalamadan sıkın.Fırın tepsisini zeytinyağı ile yağlayın.Kabakları tepsinin tabanını kaplayacak şekilde dizin.Elek yardımıyla biraz un serpiştirin.Ben kabağa dereotunu çok yakıştırıyorum o nedenle biraz dereotu ekledim.Biraz karabiber ve zeytinyağı ekleyin.Kalan kabakları üstüne dizip aynı şekilde un, dereotu, karabiber ve zeytinyağı gezdirip,  180 derecede ısıtılmış fırına verin.


20 dk sonra fotoğraftaki görüntüye ulaşıyorsunuz.Bu süre fırınınızın ayarlarına göre farklılık gösterebilir.Üzeri kızardığında işlem tamamdır.


Bence harika bir tarif bu.Çünkü hem vejeteryanlar için ideal,  hem de diyette olanlar için.Et sevenlerse garnitür olarak kullanabilir pek ala.Daha ne olsun de miiii?
Mutlu, lezzeti bol bir hafta olsun hepimiz için.
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER
caferengigul.blogspot.com 

16 Aralık 2014 Salı

KÖRMEN YEMEĞİ

İstemeden de olsa ara verdim.Yoğunluktan bir türlü yazmaya fırsatım olmadı.Üstelik bazı günler yemek yapmaya bile fırsatım olmadı desem doğrudur.Geçen Aralık ayında başlamıştık tadilata "1 bilemedin 2 ayda biter" sözüne güvenerek.Koca 1 yıl geçti, hemen biter dedikleri tadilat anca bitti.Evde tadilat inanılmaz zor hele ki; bu kadar uzun sürerse çok daha zor oluyor.Neyse ki bitti artık , ben de bittim yorgunluktan.Ama herşey istediğim gibi oldu.İşte bu mutluluk insanın tüm yorgunluğunu alıp götürüyor.İşin sonunda evimin çok güzel ve herşeyi el işçiliği olan 1 katı daha oldu:) Ufak tefek birkaç eksiğimiz daha yapıldığında bahçe katım tamamen bitmiş olacak.

Günler bu kadar yoğun geçerken fotoğrafta gördüğünüz köremenleri toplamış Nenoşumuz.Bana da pişirip afiyetle yemesi düştü.Bu bitkinin Bodrum'da yöresel adı köremen ya da körmen.Pırasaya benziyor dediğinizi duyar gibiyim.Yabani pırasa olarak satıldığını da gördüm ama kaynaklar ondan daha çok yabani sarımsak olarak bahsediyor.Bodrum'da bahçelerde , dağlarda kendiliğinden yetişiyor.Benim bahçemin 2-3 metrekarelik bir kısmında da çıkıyorlar ve benim için öyle değerliler ki...


Bu güzelim otu temizleyip yıkadıktan sonra aynı pırasa yemeği gibi pişirebilirsiniz ya da kavurup yumurtalı pişirebilirsiniz ki ben henüz denemedim.İsterseniz ince ince kıyıp mayalamış olduğunuz ekmek hamuruna karıştırabilirsiniz.Tercih sizin.


Köremenlerin köklerini kestikten sonra atmayın, toprağa gömün.Öyle hızlı filizleniyorlar ki şaşırmamak mümkün değil.Aynı işlem pırasalar içinde geçerli.Sakın benim bahçem yok diye geçirmeyin bile aklınızdan, orta boy bir saksı bile işinizi görür.Size de kendi  yetiştirdiğim sebzeleri pişiriyorum diye gururlanmak düşer:))


Eh bu kadar laf kalabalığı yeter değil mi?Artık tarife geçmeli.Yıkanmış köremenleri 2 cm uzunluğunda doğrayıp zeytinyağında, 1 yemek kaşığı salça ve 1 tatlı kaşığı kırmızı biber  ile kavurmaya başlayın.Köremenler diriliklerini kaybetmeye yakın daha önceden haşlamış olduğuz 1 su bardağı kadar nohut ve biraz sıcak su ekleyip pişmeye bırakın.İşte bu kadar.Afiyet şeker olsun efendim.
Yazar caferengigul.blogspot.com