7 yaşında sessiz sakin bir kız çocuğuydum. Fazlasıyla çekingen ağzı var dili yok, mahzun ve yaralı. Henüz 2 yıl olmuştu annemi kaybedeli (22.06.1966). Bu konuda konuşmak bir tabuydu sanki hiç bahsedilmiyordu evde. Onca yaşanmışlık anılar yok sayılıyordu adeta. İçimdeki eksikliği fark ediyor ama kendime bile söylemiyordum. Yaralarım kanıyor içimi acıtıyor bense nedenini anlayamıyordum. Aynı apartmanın alt katındaydı babamın Bakkal dükkânı. Kalaba’da başka bakkal yoktu. Tüm mahalle babamı tanır sayar severdi. Bizleri de Ali beyin kızları diye tanırlar ve her daim gözlerini üzerimizden ayırmazlardı. Babam saçlarımızı tarar kurdeleler takardı. İşleri nasıl yapacağımızı bize öğretirdi. “Giderken gidecekleri götürün, Gelirken de gelecekleri getirin. Eşyaların üzerinden atlayıp geçmeyin , yerine kaldırın ki arayınca bulabilin “ derdi. Küçük kardeşim çok yaramaz ancak akıllı dikkatli bir kızdı.
Bense tam tersi çok ama çok sessiz bir çocuktum. Karnım
acıkınca bakkala koşar hemen tezgâhın arkasına dolaşır ve Metal bir tepsinin
içinde yer alan seğmenler tahin helvasının başına geçerdim. Büyükçe bir parça
keser çeyrek ekmeğin arasına koyar afiyetle yerdim. Babamda eşe dosta takılır
bu kızımı helvacıya vereceğim derdi. Nur içinde yat babacığım.:) Çokkk severdim
helva yemeyi. Bana mutluluk verirdi. Tüm bunları hatırlamak acıda olsa, anılara
sahip olmak çok güzel. Anılar yaşanmışlığın kanıtı. Şimdi o günleri
hatırlayınca yine yüreğim burkuluyor. Ama bir taraftanda tebessüm ediyorum.
Beni güçlü kıldı yaşadıklarım.
Annem seni Rahmetle anıyorum,
"Bu genç kadın benim annemdi”
Tanıyıp arkadaş olmaya fırsat bulamadığım
Sevgisine, Anne demeye doyamadığım,
Gittiği için yıllarca kızdığım,
Yattığı yerde huzur bulsun diye Her gün Allaha yalvardığım ,
ANNEM"
Bunları yazarken ağlıyorum hala annem.
Ben dün de ağlamıştım ve yarın da ağlayacağım.
Sen her aklıma geldiğinde burnumun direği sızlar Annem.
Kızgınlığım, kırılganlığım saklı gözyaşlarımın içinde
Tüm acılarım için gözyaşlarım tükendi de,
Bir tek senin için tükenmiyor annem.
Yokluğunu hiç kimse dolduramıyor,
Kimse beni avutamıyor Annem.
Bizi terk edişinin çaresizliğine,
Kızmıyorum artık gittiğin için de,
Anılara döndüm yüzümü çok zamandır.
Avunmalara sığındım,
Dokunamasam da sana her elimi uzattığımda,
Varlığın vardı yanımda annem.
Yokluğunu hiç kabul etmedim, gidişindeki sessizliği,
Her kapı çaldığında yüreğimi kaplayan heyecanı,
Gelen sen olmayınca yaşadığım hüsranı anlatamam sana annem.
Bir daha şarkılarını, ayak seslerini duyamamak.
Dikiş makine’nin tıkırtısını, ismime seslenişini.
Seninle birlikte tadını kaybeden patates yemeğini.
Kuzine sobada pişirdiğin börekleri,
Ramazanda susadığımda beni oyalayışını
Hiç unutmadım Annem.
Kısacıktı beraberliğimiz, anne nedir bilemedim.
Anne diye seslenenleri hep acıyla izlerdim.
Sokakta düşsem hiç ağlamazdım,
Teselli edecek yoktu ki Annem.
Okul Yakam kirlense güvenip yıkanmasını bekleyecek
Kimse yoktu kendim yıkardım Annem.
Senin yokluğun bedenimle bir bütün oldu,
Ben hep o bütünlüğe gizlendim annem.
Ben artık acıyı sildim, sevgiye serdim yüreğimi
Anne oldum, görüyorsun belki annem.
Gitme demiştim o gün sana gitme anne!
Kardeşlerim çok küçük daha öksüzlüğe terk etme,
Son buruk gülüşün olmuş göremedim,
Rabbine kavuşup ruhunu teslim etmişsin sahibine,
Her insan ölümü yakıştıramazken kendine,
Sen kendine yaşlanmayı yakıştıramadın annem.
Bu gün mezar taşına baktım da,
Sen otuz altı yaşındasın ben ise elli iki,
Elimde senden kalan solmuş bir resim,
Yüreğimde sevgin var.
Ben senden daha yaşlıyım Annem.
Kaç yaşımda olursam olayım,
Senin şefkatine öğütlerine ihtiyacım var.
Yokluğunu hiç bir şey dolduramıyor Annem.
Ak düşmemiş saçların, çizgisiz güzel yüzün,
Kırışmamış ellerinle,
Şimdi tek bir gül toprağının üzerinde,
Sanki seninle yarışıyor annem.......